20 Ocak 2018'de ilkini yazdığım yazımı, ekonominin; 2021'de gerçekleşen ve 2022 için projeksiyonu yapılan rakamlara göre yenileyerek yeniden yayınlıyorum:
Bazen olaylar ve çözümler çok karmaşık görünür.
Karmaşıktır da aslında ama bu karmaşıklık tamamen olayın “esas”ının dışına çıkamayan karmaşıklıklardır.
Sorun çıkaran veya çözüm oluşturan şey: “esas”tır, çekirdektir, özdür.
Bir anlamda “esas”; sorunun, çözümün veya kurgunun “DNA”sıdır.
Gerisi “toz-duman”dır.
Detayları tartışırken “esas”ı kaçırmamak gerekir.
İktidar olmanın dinamiği olarak, dünya çapında da aynı “esas”ın geçerli olduğunu düşünüyorum ama özellikle konumuz olan kendi ülkemizi ele aldığımızda, belirleyici olan; “vatandaşın cebi”dir, ortadaki "varlık pastası"nın, “gelir”in paylaşımıdır.
Araştırmalar ve kayıtlar detaylı incelendiğinde, Türkiye’de çok partili demokratik seçimlerin yapıldığı 1946 yılından beri alınan seçim sonuçları göstermektedir ki “solculuk-sağcılık, muhafazakarlık-çağdaşlık, dindarlık-dinsizlik” kavramları “esas”ta belirleyici olmamıştır.
Bu kavramların araç olarak kullanılmış ve/veya kullanılıyor olması, işin “esas”ını değiştirmemiştir.
Başka bir ifadeyle:,İlk demokratik seçimlerden beri halkımız, gelir dağılımı ve bu dağılımın adil yapılabileceği huzurlu ve istikrarlı ortam üzerinden oy verme davranışı içerisindedir.
İçinde bulunduğumuz tüketim ekonomisine dayalı kapitalist sistemde siyasi partiler, temsil ettikleri kitlelerin taleplerini yerine getirmek için oluşurlar ve söz konusu talepleri yerine getirebildikleri ölçekte iktidarda kalırlar.
Siyasi partiler, ülkenin toplam varlığını veya dinamik gelirlerini kime dağıttıklarına bağlı olarak güç elde eder ve o gücü dağıttıkları kitlenin desteği süresince ellerinde tutarlar.
SİYASİ PARTİLERİN İKTİDAR HEDEFLİ SLOGANLARI
1946’dan itibaren bugüne kadar yapılan seçimlerle ilgili olarak, başlangıçta rakamlara girmeden, iktidar ve/veya birinci parti olmayı sağlayan, başarı getiren; ekonomi, refah, paylaşım, huzur ve istikrar temalı sloganları, sözleri ve mesaj sözcüklerini liderlerin adlarıyla size aktararak zihninizde bir resim oluşmasına yardımcı olacağım.
ADNAN MENDERES (DP)
Yeter Söz Milletindir
Her Mahallede Bir Milyoner Yaratacağız
Kalkınan Türkiye Senin Eserindir
Büyük Türkiye
Yaptıklarımız Yapacaklarımızın Teminatıdır
SÜLEYMAN DEMİREL (AP – DYP)
Hakimiyet Milletindir
Ana Davamız Su ve Yol
Kim ne Veriyorsa 5 Lira Fazlasını Vereceğim
Kalkınma
Böyük Türkiye
BÜLENT ECEVİT (CHP – DSP)
Toprak İşleyenin Su Kullananın
Silah Gidecek Barış Gelecek
Vurguna Soyguna Sömürüye Son
Tekelleri Kuşatacağız
Ak Günlere
TURGUT ÖZAL (ANAP)
Ahirette İman, Dünyada Mekan
Benim Memurum İşini Bilir
Bir Koyup Üç Alacağız
Hedef Ortadirek
ERDAL İNÖNÜ (SHP)
Limon Gibi Sıkılmaya Hayır
Süpüreceğiz
TANSU ÇİLLER (DYP)
Her Aileye İki Anahtar,
NECMETTİN ERBAKAN (MSP)
Adil Düzen
CEM UZAN (GP)
Mazot 1 Lira Olacak
TAYYİP ERDOĞAN (AKP)
Her Şey Türkiye İçin
Büyük Millet Büyük Güç Hedef 2023
Birlikte Daha Güçlü Türkiye
Yeni Atılım Dönemi
Elitler
Monşerler
Hortumcular
AKP iktidarı, bu kapsamda iktidara gelirken, önemli oranda oy deposu olan ve bir takım siyasi araçlarla da manipüle edilebilecek; “yoksul, varlıksız, güvencesiz, kaygılı, telaşlı, ezilmiş bir kitle”yi hedef kitle olarak seçmiş ve bu kitleyi kısa sürede arkasına alabilmiştir. Sonrasındaki süreçte de söz konusu en alt kitlenin orta sınıfa yakın olan ikinci dilimini eline geçirmiştir.
Bunu yaparken tercihlerine ve hedeflerine dayalı olarak “esas”a dayalı iki önemli hamle yapmıştır:
Birincisi, taraftar kitle oluşturmak için, öncelikle orta kesimin elinde olan ekonomik varlığın ilerlemesini engellemiş, sonrasında da bu varlığın zayıflatılarak, kendi ölçeğinde iyileştirme yaratacak şekilde alt gruplara dağıtımını sağlamış,
İkincisi, muktedir olabilmek ve kılıcını keskinleştirmek için, orta üst ve en üst grubun elindekileri alarak, el değiştirterek, gelir dağılımı piramidinin tepesinde (5 müteahhitten oluşan) yandaşlarına yer açmıştır.
Bunları gerçekleştirmek ve iktidarını kalıcı kılmak için yaptığı yan hamleler ise (2020 Ocak ayı itibarıyla yazdıklarım):
Kuvvetler Ayrılığı'nı 'Kuvvetler Birliği' haline getirmek;
Yargı'yı ele geçirmek,
Ordu'yu ele geçirmek,
Jandarma ve Polis'i emri altına almak olmuştur.
Sıkılmazsanız, yan hamleleri bir kenara bırakırsak esasa dayalı hamlelerin nasıl gerçekleştiğini ve iktidar için ne yapılması gerektiğini bir miktar rakamsal değerlerle açıklamaya çalışacağım:
RAKAMLARLA
Öncelikle aşağıdaki rakamları değerlendirirken 3 ayrı veri türü olduğunu fark ederek okumanız gerektiğini hatırlatmam gerekir.
MEVDUAT’a (bankalardaki para ve altınlara) dayalı veriler, SERVET’i baz alan veriler, GELİR temelindeki veriler.
Bunları da raporların yayınlanış tarihlerine göre; 2019, 2020 gerçekleşmeleri ve 2021 yılı öngörülerinden yararlanarak sizlere aktaracağım.
Ayrıca hatırlatmak isterim ki, güncel TL değerlerini algılamakta zorlanan okurlarım aşağıda vereceğim TL rakamlarındaki “milyon”u "TRİLYON", “milyar”ı "KATRİLYON" olarak zihinlerinde canlandırsınlar.
MEVDUATA DAYALI VERİLER
Banka mevduatı olarak bakarsak;
Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu - BDDK’nın 2022 Ocak ayı rakamlarına göre 1 milyon Lira ve üzeri parası olan kişi sayısı 511 BİN 685 kişi oldu.
Bu kişilerin mevduatları toplamı da 3 trilyon 290 milyar 796 milyon liraya ulaştı (Türkiye'nin 2022 bütçesinin neredeyse 2 katından fazla).
Bankada olmayan, kasalardaki ve yurtdışındaki paralar ile yastık-altı altınlar bu hesaba dahil değil.
2022 yılı için Türkiye’nin bütçe öngörüsü; gelirde toplam 1 trilyon 472 milyar 583 milyon TL, giderde toplam 1 trilyon 750 milyar 957 milyon TL.
(29.06.2022 tarihi itibarıyla TBMM Genel Kurulu’nda, Ek Bütçe kabul edildi. Genel bütçe gelir tahmini toplam 1 trilyon 80 milyar 515 milyon 421 bin lira artırıldı. Bütçe giderleri için ise 880.474.775.000 Türk Lirası ilave ödenek eklendi.)
(29.06.2022 tarihi itibarıyla; Gelirler 2 trilyon 553 milyar 089 milyon TL, Giderler, 2 trilyon 631 milyar 431 milyon TL oldu.)
SERVET BAZLI VERİLER
İsviçre finans devi Credit Suisse “net servet birikimi”ni, menkul ve gayrimenkul varlıkların toplamından borçların çıkarılması sonucu elde kalan miktar olarak tanımlıyor.
Kişilerin orta ve uzun vadede alım güçlerinin, toplumsal statülerinin ve siyasal etkilerinin yıllık gelirlerinden ziyade servet birikimleriyle ilişkili olduğunu göz önünde bulundurursak, servet dağılımının gelir dağılımından daha da net bir biçimde sosyal adaletin sağlanıp sağlanmadığına dair bir gösterge sunduğunu söyleyebiliriz.
Bu bağlamda,
Credit Suisse'in 2021 Yılı “Küresel Servet Raporu” Türkiye bölümünün 2020 verilerine göre:
Öncelikle şunu tespit etmeliyiz: Toplamda 418 trilyon dolar olarak saptanan dünya servetinin 2020’de Türkiye’deki parçası 1 trilyon 587 milyar dolar. Bu, dünya servetinin binde 3,7’si demek.
Türkiye’nin 2018 ortalarında girdiği krizle servetinde bir erime var. CS raporu bu erimeyi, yılda 250 milyar dolar olarak saptıyor.
Kişisel servet dağılımı ise şöyle (2020 verileriyle):
10.000 $ ve altı “servet”e sahip olan kişi sayısı 33.262.000 kişi (Nüfusun %57.6’sı)
10.000 $ - 100.000 $ arası “servet”e sahip olan kişi sayısı: 22.406.000 (Nüfusun %38.8’i)
100.000 $ - 1.000.000 $ arası “servet”e sahip olan kişi sayısı: 1.984.000 (Nüfusun %3.4’ü)
100.000.000 $ ve üstü “servet”e sahip olan kişi sayısı: 115.000 (Nüfusun %0.1’i)
(Kaynak CS Global wealth report 2021)
2010’da Türkiye’de toplam servet 1 Trilyon 718 milyar $ / Yetişkin başına : 36.484 $
2013’te Türkiye’de toplam servet 1 Trilyon 970 milyar $ / Yetişkin başına : 39.304 $
2020’de Türkiye’de toplam servet 1 Trilyon 587 milyar $ / Yetişkin başına : 27.466 $
En tepeden aşağı, Nüfusun %1’i toplam servetin %42.8’ine sahip,
En tepeden aşağı, Nüfusun %5’i toplam servetin %62.2’ine sahip,
En tepeden aşağı, Nüfusun %10’u toplam servetin %72.1’ine sahip,
En alttan yukarı, Nüfusun %30’u toplam servetten aldığı pay negatife düştü,
(Negatif olması, borçlarının servetlerinden fazla olması anlamına geliyor),
Bu %30’luk grubun detayına bakacak olursak;
Nüfusun, en alttaki %10’unun toplam servetten aldığı pay % - 0.5,
Nüfusun, en altın bir üstündeki %10’unun toplam servetten aldığı pay % - 0.2,
Nüfusun, en altın iki üstündeki %10’unun toplam servetten aldığı pay % 0.4,
Bu arada,
World Inequality Lab tarafından hazırlanan 2022 Dünya Eşitsizlik Raporu açıklandı.
Türkiye’de ise 2021’de nüfusun en çok kazanan %10’unun yıllık ortalama geliri, en az kazanan %50’lik kesimden 23 kat fazla.
Türkiye’de, çalışanların %40’ından fazlası asgari ücret ile çalışıyor.
Bu iki gelir grubu arasındaki makas ise 2002-2007 yıllarında azalma eğilimi gösterirken, 2018-2021 yılları arasında yine 20 katın üzerine çıktı.
Bugün en alttaki %50 servetin %4’ünü, ortadaki %40 servetin %29’unu ve en üstteki %10 toplam hanehalkı servetinin %67’sini elinde tutuyor.
GELİR BAZLI VERİLER
TÜİK Gelir ve Yaşam Koşulları Araştırması, 2020’ye göre;
Sıralı yüzde 20'lik gruplar itibarıyla yıllık eşdeğer hanehalkı kullanılabilir fert gelirinin dağılımı:
İlk %20 (en düşük) % 5.9
İkinci %20 % 10.6
Üçüncü %20 %14.9
Dördüncü %20 % 21.2
Son %20 (en yüksek) % 47.5
AÇLIK VE YOKSULLUK SINIRI
TÜRK-İŞ (Türkiye İşçi Sendikaları Konfederasyonu) “açlık ve yoksulluk sınırı araştırması" 2022 Haziran ayı sonucuna göre:
Dört kişilik bir ailenin sağlıklı, dengeli ve yeterli beslenebilmesi için yapması gereken aylık gıda harcaması tutarı (açlık sınırı) 6.391 TL,
Gıda harcaması ile birlikte giyim, konut (kira, elektrik, su, yakıt), ulaşım, eğitim, sağlık ve benzeri ihtiyaçlar için yapılması zorunlu diğer aylık harcamalarının toplam tutarı ise (yoksulluk sınırı) 20.818 TL oldu.
Bekar bir çalışanın aylık yaşama maliyeti ise 8.313 TL olarak gerçekleşti.
Gelir Dağılımı ve Gini (cini) Katsayısı
Gini katsayısı, bir ülkede milli gelirin dağılımının eşit olup olmadığını ölçmeye yarayan bir katsayıdır. Katsayı 0 ile 1 arasında değerler alır ve 1’e yakın yüksek değerler daha büyük eşitsizliğe işaret eder.
İtalyan ekonomist ve istatistikçi Corrado Gini tarafından 1912 yılında geliştirilmiş, oransal bir katsayıdır.
Bir ülkede Gini katsayısı “g”, ne kadar düşükse, o ülkedeki gelir dağılımı adaleti o derece yüksek demektir.
Gini katsayısı İnsani gelişmişlik bakımından da bir ülkenin göstergesidir.
Dünya'dan GINI katsayısı örnekleri:
OECD Ülkeleri içerisinde 40 ülkelik listede;
Slovakya 0,236 / 1. (Birinci - En İyi Durumda)
Türkiye 0,395 / 36. (Otuzaltıncı - Kötü Durumda)
Güney Afrika 0,650 / 40. (Kırkıncı - En Kötü Durumda)
Türkiye’nin Gini katsayısı 2001’de 0,380 iken kötüleşerek 2014’te 0,391 olmuş, 2020'de ise 0,410 düzeyine gelmiştir.
TÜİK YOKSULLUK VERİLERİ
Haziran 2021’de Yayınlanan Türkiye İstatistik Kurumu - TÜİK 2020 Verilerine Göre;
(Son yıllarda hesap yöntemleri tartışmalı olduğu halde)
Nüfus ölçeğinde;
Finansal sıkıntıda olma durumunu ifade eden,
“Ciddi Maddi Yoksunluk Oranı” yüzde 27.4
Eşdeğer hanehalkı kullanılabilir fert Medyan gelirinin yüzde 60'ı dikkate alınarak belirlenen yoksulluk sınırına göre;
"Yoksulluk Oranı" %21,9
“Sürekli Yoksulluk Oranı” %13,7
Nüfus Dilimlerinin Gelir düzeyinde ele alırsak;
Nüfus Dilimlerinin Gelir düzeyinde (seçmen sayılarını da değerlendirerek) ele alırsak;
(TÜİK tarafından açıklanan, Türkiye'nin 2021 nüfusu: 83 milyon 614 kişi, YSK verilerine göre seçmen sayısı ise 57.058.636 kişi.)
Nüfusun en yüksek “gelir”e sahip %20’si (16.723.000 kişi / oransal olarak 11.411.000 seçmen) toplam gelirin
% 44,5’ine sahip,
Nüfusun en düşük “gelir”e sahip %20’si (16.723.000 kişi / oransal olarak 11.411.000 seçmen) toplam gelirin
% 5.9’una sahip.
Arada kalan 48 milyon kişi ise geriye kalan %49.6 mertebesindeki “gelir”i paylaşıyor.
Olaya servet olarak baktığımızda ise (2020 verilerine göre) adaletsizlik oldukça büyük;
Olaya servet olarak baktığımızda ise (2020 verilerine göre) adaletsizlik oldukça büyük;
AKP döneminde en zengin %1'in (83.600 kişi / oransal olarak 57.050 seçmenin) “servet”ten aldığı pay %42,8 oldu (TL'nin değer kaybetmesiyle, toplamda oluşan servet kayıplarıyla birlikte önceki yıla göre daha düşük olmasına rağmen yine oldukça yüksek bir rakam).
AKP iktidara gelmeden önceki dönemde en zengin yüzde 1'in “toplam servet”ten aldığı pay yüzde 39.4 düzeyindeydi.
2020’de yüzde 10’un servetten aldığı pay ise %72.1 oldu.
“Servet dağılımı” üzerinden hesaplanan Gini katsayısı ise 0,800'ün üzerine çıkan değeriyle (1’e yaklaşarak) kötüleşmeyi çok daha net bir şekilde ortaya koyuyor.
Bir önceki revizyonda; “Nüfusun en düşük “servet”e sahip %20’sinin (16.723.000 kişi / oransal olarak 11.411.000 seçmenin) "toplam servet”ten aldığı payın ise (bu sonuçlara bakıldığında) gelirden aldığı % 6.2’lik paydan çok daha düşük olacağı tahmin edilebilir (hesaplanmış değerler içerisinde net rakam bulunmadığından sizlere aktaramıyorum)” diye yazmıştım.
Bu kesimin 2020 itibarıyla toplam servetten aldığı pay (yukarıda verdiğim rakamlarda da görüleceği üzere) negatife düştü.
ÖZETLE
Girişte bahsettiğim kavramlar ve rakamsal olarak aktarmaya çalıştığım veriler ışığında,
AKP iktidarı;
Hedef kitlesi olan ciddi maddi yoksunluk oranı %27.4 dahilindeki yoksullara, diğer araçlarla yanına çektiği orta kesimden bir kitleyi de ekleyerek, bu toplam kitleyi, destekler ve yardımlarla, yeni oluşturduğu parti devletine bağımlı hale getirerek, gelirlerinde kendi gelirleri içerisinde oransal olarak ufak iyileştirmeler yaparak ve diğer siyasal araçları ile medyadan oluşan büyük propaganda makinesini kullanarak, oylarını %35-40 aralığında sürekli konsolide ediyor.
Bunu yaparken de esasen sağ ve sol görüşlü, ulusalcı/ modern-milliyetçi ve cumhuriyet değerlerine sahip orta kesimin ana gövdesinin gelirlerini azaltıyor ve servetini eritiyor.
Ara bir bilgi verecek olursak,
(İktidar kurumlarının açıkladığı resmî verilere göre: "2021 yılında 27 milyon 189 bin 433 kişi yardım aldı: 5 milyon 903 bin 515 hane sosyal yardımlardan faydalanırken bu hanelerden 2 milyon 476 bin 457’si düzenli yardım, 5 milyon 276 bin 998’i süreli yardım aldı, 1 milyon 849 bin 940 hane ise hem düzenli hem de süreli yardımlardan faydalandı". Yararlananlar, oy kullandığını varsaydığımız yaklaşık 18 milyon seçmene karşılık geliyor ki o da oransal olarak, oy kullanan toplam seçmen içinde %35'i buluyor).
Analizimize devam edersek,
Yazımdaki tüm verilerin de ortaya koyduğu üzere iktidar, asıl olarak, kendi "üst sınıf zenginler"ini yaratıyor, gelirlerin ve servetin büyük kısmını sürekli iktidar ve yıkılmaz güç emeliyle küçük bir grup halindeki yandaşlarına aktarıyor.
Yoksul kesimler ve orta kesimin alt tabakasının olan bitenin farkına varması, ancak bir ekonomik krizden sonra gerçeklik düzeyine çıkabilir görünüyor (bu cümleyi bu yazının Ocak 2018'deki ilk halinde yazmıştım, burada da bırakmak istedim).
Dolayısıyla,
Yeni bir iddia ile ortaya çıkacak herhangi bir siyasi partinin bilmesi gereken şudur (bu ve aşağıdaki cümleleri o tarihte siyasi yaşamına yeni başlamış olan İYİ Parti için yazmıştım, sadece rakamları değiştiriyorum):
"Yoksulluk Oranı" %21,9 “Sürekli Yoksulluk Oranı” %13,7
“Sürekli Yoksulluk” tanımına giren, en düşük gelire sahip yaklaşık 12 milyon vatandaşımıza,
“2 KAT GELİR” vaat edilmelidir.
Örnek olarak belirtecek olursak: Dört kişilik bir ailenin yoksulluk sınırındaki kişi başına düşen (20.818/4) 5.204 TL olan gelirin 10.409 TL’ye çıkarılacağı anlatılmalıdır.
Bir üst kısımdaki (yaklaşık 7 milyon) “Yoksul” vatandaşımıza da yaşam koşullarının büyük ölçekte iyileştirileceği anlatılmalıdır.
Bu artış, orta sınıfın varlıklarından değil, AKP iktidarının yoktan var ettiği; yandaşlardan oluşan, haksız zenginleşen, hırsız, arsız, soyguncu sınıfın varlıklarından geri-dönüşümle sağlanmalıdır.
Örneğin:
Türkiye’nin 2022 yılı gider bütçesi olan 2 trilyon 631 milyar 431 milyon TL’nin %5.9’u 155 milyar TL yapıyor.
En alt %20’lik 16.7 milyon kişi bu 155 milyarı paylaşıyor.
Söz konusu olan şey, bu rakamın iki katına çıkarılıp çıkarılamayacağıdır.
Nasıl olabilir diye düşündüğümüzde akla şunlar geliyor:
31.01.2022 itibarıyla (efektif satış) Dolar kuru: 13,44 TL
Suriyelilere verildiği AKP Genel Başkanı'nca ifade edilen paranın 50 milyar Dolar (672 Milyar TL),
Babec Zencani’nin, Rıza Zarrab eliyle dağıttığını mahkemede ifade ettiği rüşvetin 8.5 milyar dolar (114 milyar TL),
Vergi muafiyetlerinden kaynaklı milyarlarca TL’lik kayıplar (18 yılda Cengiz İnşaat'a 30 kez, Kolin İnşaat'a 36 kez , Makyol İnşaat'a 24 kez, Kalyon Holding'e 19 kez, Limak İnşaat'a 19 kez olmak üzere 128 defa vergi muafiyeti uygulandı).
Dövize endeksli ihalelerden kaynaklı kayıplar,
Bu paralar bulunup, ilaveten nüfusun en yüksek gelirli; %1, %5 ve/veya %20’sinin gelirlerinin küçük bir kısmında yeniden dengeleme yaparak, en yoksul %20’ye ve ikinci %20’lik dilime dağıtılırsa, nüfusun %40’ına karşılık gelen 33 milyonun üzerinde nüfusun (yaklaşık 23 milyon seçmenin) yer aldığı bu kesimlerin geliri %100’e varan ölçekte artıyor.
Bu çözümle, ekonominin de canlanmasıyla (her sene tekrarlandığını düşünürsek), yoksul kesim kendi ölçeğinde varsıllaşıyor.
Bu kapsamda yapılacak uygulamalar, hedefteki 33 milyon nüfus ve 23 milyon seçmenin gelişimi ve yan etkileriyle 40-50 milyon nüfus ve yaklaşık 30-35 milyon seçmeni etki alanına alacaktır.
(30 milyon seçmen %50’nin üzerinde oy anlamına gelir.)
Bu bakış açısıyla “Tüketim Ekonomisi” ölçeğinde değerlendirildiğinde,
Alt kesimlerdeki gelir artışları sayesinde Küçük ve Orta Büyüklükteki İşletmeler - KOBİ’ler rahatlayacak,
Toplumun; küçük memur, emekli, küçük esnaf, küçük çiftçi, düşük ve sabit gelirli kesimlerini oluşturan orta kesim (ortadirek) de nefes alacaktır,
Bu sürecin sonucunda da ekonomide yeni kurulacak dengelerle “Üretim Ekonomisi”ne geçilebilecektir.
Sonuç itibarıyla,
İktidar olmak isteyen bir siyasi parti;
Öncelikle, elde olan ve elde edeceği serveti ve geliri kimlere nasıl dağıtacağını ifade edebilmeli,
Hedef davranışına göre anlatımını sloganlaştırabilmeli,
Söylediğini yapabileceğine dönük gücü olduğunu; kadro, tavır ve söylemleriyle gösterebilmeli,
Ve
İnandırıcı olmalıdır.
İktidar olduğunda da;
Söylediğini gerçekleştirmelidir.
İktidarın Anahtarı
“Yoksul’a 2 Kat Gelir” ve Ekonomide “Adil Geridönüşüm Programı”dır.
Comments