top of page
Ara
  • Yazarın fotoğrafıBülent Gürsoy

Uyduk hazır olan İmam’a


Kemal beye büyük haksızlık yapıldı, yapılıyor. Bunu yapanlar, seçim öncesinde de adaylığına karşı çıkanlar. Kazansaydı omuzlarında taşıyacaklardı. Kazanamadı, fırsat buldular, linç ediyorlar. Ben bu linçe karşı duranlardanım, karşı durmayı da sürdüreceğim.


Geçtiğimiz salı günü, İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin, İSKİ Bakırköy Yatırımları Tanıtım Programı sonrasında, bir basın mensubunun “DEĞİŞİM” adıyla açtığı internet sitesini sorması üzerine Ekrem İmamoğlu, “teşekkür ederim bu konuya girmeyeceğiz” dedi.

Ardından da “hem şehrimizi hem ülkemizi hem siyasi ortamımızı değerlendirecek konuşmaları çok geçmeden, belki birkaç hafta içinde sizlerle oturur değerlendiririz” dedi.

Bu mesajın verildiği gün, gece yarısını geçtiğinde, konuşmalardan ve ekran görüntülerinden 16 Temmuz Pazar günü akşamı yapıldığı anlaşılan ve İmamoğlu’nun yönettiği bir zoom toplantısının görüntüleri ortaya çıktı.

Anlaşıldı ki geçmişi olan bir hazırlık var ve birkaç hafta içinde de başka gelişmeler olacak.

Bu anlamda, söz konusu zoom videosunda neler var bakalım ve sonrasında değerlendirmelerimizi yapalım:

“Lastik patlar şoför atlar…”

Sosyal medyaya sızan videoda, toplantıda liderlik yapan İmamoğlu, “herkese iyi pazarlar” dedikten sonra “katılımcı” yazan kişinin, yetişirse toplantıya katılacağı söylenen Selin Sayek Böke olabileceğini belirtiyor…,

“Katılımcı” isimli toplantı üyesi konusu, videonun sızmasından sonra daha da önem kazanıyor.

İmamoğlu’nun konuşmasından, daha önce de toplantılar yaptıkları anlaşılıyor,

“Parti Meclisi ile ilgili, Gökhan bey süreç başlattı…” diye devam ediyor,

“Alternatif bir olağanüstü kurultay süreci olabilir mi, olgunlaşabilir mi? Bir heyet konuşulmuştu…” diye ekliyor,

Gökhan Günaydın’a sözü verdiğinde Günaydın, görevden alınan örgütlerin itirazlarıyla ilgili olarak olağanüstü PM toplantısı çağrısı yapılması konusunda, “Bülent Tezcan bir metin hazırladı, onun da aldığı imzalar var, benim de…” diye bilgi veriyor ve ardından imzacı isimleri sayıyor:

Bülent Tezcan, Gökhan Zeybek, Tekin Bingöl, Hasan Baltacı, Umut Akdoğan, Hakan Uyanık ve Erbil Aydınlık olmak üzere 7 kişinin imzaladığını, Selin Sayek Böke ile yazıştığını ve onun da imzalayacağını, Onursal Adıgüzel, Sevgi Pınar ve Pınar Uzun ile Turan Aydoğan’ın akşam İstanbul içi yapılacak bir toplantıda imzalayacaklarını, Çanakkale’deki Muharrem Erkek’e, Burhaniye’deki Yaşar Seyman’a ve Bodrum’daki Hakkı Süha Okay’a arabayla elden gönderip imzalatacağını, Pazartesi itibarıyla 15 imza olacağını söylüyor;

Araya Engin Altay giriyor, “tüzüğün öngördüğünden fazla olmasın, hepsi hepsi 15 kişi var demesinler” diye uyarıda bulunuyor,

Gökhan Günaydın da “Hakkı abinin önerisi… insanlık hâli, geri çeken olur, lastik patlar şoför atlar, 2-3 fazla yazmak iyi olur dedi” diye 15 imzanın nedenini açıklıyor,

Bu arada İmamoğlu, katılanlar arasında “katılımcı” adlı kişi için “katılımcı kim acaba” diyerek şüphesini ifade ediyor ancak kimse bu konuda bir ifadede bulunmuyor, soru havada kalıyor,

Günaydın, “Veli Ağbaba veya Murat Emir’den birinin de imzasını alalım buraya” diyor,

“Böylece 16 imzayla veririz, Genel Başkan başkanlık etmezse (tüzük gereği toplantı yapılamayacağından) bu 16 sayısını 32-33 yapıp, PM listesini tekrarlayabiliriz…” diyor,


“Boşa Atış”

Araya giren Tekin Bingöl, “Genel Başkan katılmazsa, boşa bir atış bizi zora sokar” diyor,

Bunun üzerine, Günaydın, “Parti Meclisi’nin 16 üyesinin çağrısına gelmeyen Genel Başkan’ın, hemen ertesi gün 33 üyenin çağrısıyla yapılacak toplantıya gelmemesi, onu siyaseten belli bir noktaya koyar…” diyor,

Bu arada, Bülent Tezcan’ın çağrı mektubuna eklediği bir “torba madde“den bahsederek, karşılıklı şeytani bakışlarla sırıtıyorlar,

Yine, Hakkı Süha Okay’ın ifadesini aktararak, “bazısının ‘otuzikide – otuzüçte kalabilir’, bazısının da ‘kırkı bulabilir’, dediği”ni söylüyor,

Araya giren İmamoğlu, “o zaman, Parti Meclisi süreci, ‘ayarında, dengede’ gidiyor… mektup süreci, muhtemelen çarşamba veya perşembe günü aksiyona dönüşecek…” diyor,

Günaydın’ın “bunu kimin teslim edeceğini de konuşalım, bu kritik…” demesi üzerine, İmamoğlu, “imza sahiplerinden birisi olacaktır herhâlde” derken Tekin Bingöl söze girerek, “imza atan arkadaşlarla aramızda değerlendirerek, Ankara’da müsait olan bir ya da iki arkadaş götürür verir” diyor.

Bu görüşmelerin, İmamoğlu ekibi tarafından bilinçli olarak sızdırılmış olduğunu ifade edenler oldu ancak ben öyle düşünmüyorum çünkü sonuçları itibarıyla İmamoğlu ekibine bir yararı olduğuna inanmıyorum.

“ÖZEL TÖREN”

Bülent Tezcan da “bu dilekçenin verilmesini çok özel bir törene dönüştürmemek lazım, önemli olan, kayda girip kayıt numarasını almak”diyor ve “ileride olağanüstü kurultay ile ilgili başka bir dilekçe vermek gerekirse, onların özel bir önemi vardır… bunun, verildikten sonra basına geçilmesi yeterlidir” diye ekliyor.

Konuşmalar özetle böyle.

Sızan bu görüşmelerin, İmamoğlu ekibi tarafından bilinçli olarak sızdırılmış olduğunu ifade edenler oldu ancak ben öyle düşünmüyorum çünkü sonuçları itibarıyla İmamoğlu ekibine bir yararı olduğuna inanmıyorum.

Komplo teorisine gerek yok.

Bu konudaki ilk tepkilerim şöyle oldu:

Bu sızma;

Süreci hızlandıracak,

İmamoğlu, kendi adaylığı ya da emanetçisiyle ilgili kararını netleştirecek,

Taraflar açıktan mücadeleye girişecek,

Hâlen görevde olanlar, istifa etmek zorunda kalacak,

Olağan veya olağanüstü kurultay konusu netlik kazanacak…

Sonrasında değerlendirmelerim şu şekilde ilerledi;

Böyle bir toplantıyı demokrasi açısından her partide herkes yapabilir, aday çıkarmak ve kurultayda yarışa girmek tabii ki her üyenin hakkı. Tüzük ve kurallar buna uygun. Burada önemli olan, tarafların netleşmesi. Daha da önemli olan, hâlen partide önemli üst düzey görevleri olan kişiler varken, kurultay sürecini ve Türkiye genelindeki örgütleri ilgilendiren böyle bir toplantının, bir belediye başkanının liderliğinde yapılması.

O kişi genel başkanlığa adaylığını açıklamış olsa yine sorun yok. Öyle bir şey de yokken onun başkanlığında böyle bir toplantı yapılması ve diğer katılımcıların bunu kabul eden tavırları düşündürücü, çünkü söz konusu belediye başkanının elinde büyük güç ve rant var.

Ayrıca, toplantıya katılan ve adı geçen herkesin bugüne gelişte, bire bir sorumluluğu var.

Ellerini yıkayıp çıkamazlar.

Bütün sorumluluğu Kemal beye yıkamazlar.

Zoom toplantısı ekibini inceleyecek olursak;

Toplantıdaki kadroları yukarıdaki veriler ışığında somut olarak incelediğimde, geçmişten bugüne mevcut bilgilerime de dayanarak, İmamoğlu’nun değişim iddiasıyla yarattığı kavramlar ve bunun için oluşturduğu ekip arasında büyük bir çelişki ve sorun gördüğümü belirtmek zorundayım.

“YENİLİK VE DEĞİŞİM”

İmamoğlu, seçimden sonra ortaya koyduğu değişim talebini, “Topyekûn bir değişim, bir anlayış değişimi, köklü bir değişim, detaylı bir değişim…” sözleriyle ifade etmişti.

Kılıçdaroğlu’nun, MYK’da talebe cevaben yaptığı değişikliklere dair de “değişimin sadece bir kurul, heyet değişimiyle olmayacağını hepimiz biliriz” demişti.

Ekrem İmamoğlu’nun zoom toplantısında liderlik yaptığı söz konusu isimlere bakıldığında, bu isimlerin ekseriyetle Kılıçdaroğlu tarafından istifaları alınan MYK Üyeleri ve danışmanlar ile, milletvekili olmalarına ağırlıkla onay verdiği ve grup yönetimine gelmelerini önerdiği isimlerden oluştuğu anlaşıldı.

Dolayısıyla toplantıdan yansıyan hava, kadrolar anlamında bir yenilik veya değişim duygusu edinmemize yol açmadı.

İmamoğlu’nun zoom arkadaşlarının Vikipedi Kayıtlarına baktığımda;

Özgür Özel; 24., 25., 26., 27., ve 28. dönem Manisa milletvekili oldu, 2015’ten 2023’e kadar Grup Başkanvekilliği görevini sürdürdü, 3 Haziran 2023 tarihinde ise Grup Başkanı olarak seçildi.

Bülent Tezcan; 2012 – 2018 ve 2022 – 2023 tarihleri arasında Genel Başkan Yardımcılığı görevini yürüttü, 2011 yılından beri yapılan tüm genel seçimlerde Aydın milletvekili olarak meclise girdi, 2023 seçimine kadar Genel Başkan Başdanışmanlığı yaptı.

Engin Altay; 2002’de Sinop milletvekili olarak meclise girdi, 2013’ten 2023’e kadar Grup Başkanvekilliği yaptı.

Tekin Bingöl; 2007’de milletvekili oldu, 2010 yılında Kılıçdaroğlu’nun genel başkan seçilmesinin ardından CHP Sekreter Yardımcısı olarak görevlendirildi, 2014’te Örgütlerden Sorumlu Genel Başkan Yardımcılığına getirildi, 2015’te ve 2023’te tekrar, milletvekili olarak meclise girdi ve hâlen milletvekili.

Muharrem Erkek; 25, 26 ve 27. dönem Çanakkale milletvekilliği yaptı, 2018’de Kılıçdaroğlu tarafından hukuk politikalarından sorumlu genel başkan yardımcısı olarak görevlendirildi, 2023’te MYK üyeleriyle birlikte istifası alındı.

Gökhan Günaydın; 24. dönem Ankara Milletvekili oldu, Parti Meclisi Üyelikleri, Genel Sekreter Yardımcılığı ve Genel Başkan Yardımcılığı görevlerinde bulundu ve hâlen TBMM Grup Başkanvekili.

Onursal Adıgüzel; Gençlik Kolları Örgüt ve Örgütlenmeden Sorumlu Genel Başkan Yardımcılığı görevinde bulundu, Parti Meclisi üyelikleri yaptı, 25., 26. ve 27. dönem İstanbul milletvekili oldu, 2018’den 2023’e kadar Bilgi ve İletişim Teknolojilerinden Sorumlu Genel Başkan Yardımcılığı görevini yürüttü.

Selin Sayek Böke; 2014’te Parti Meclisi’ne seçildi, 2015’te İzmir milletvekili oldu, Ekonomi Politikalarından Sorumlu Genel Başkan Yardımcılığı ve Parti Sözcülüğü yaptı, 2020’deki kurultay sonrasında CHP Genel Sekreteri görevine getirildi, 2023 seçiminden sonra Parti Meclisi üyesi olarak devam ediyor.

Hakkı Süha Okay; 2007 Ankara 23. dönem milletvekili ve Grup Başkanvekili oldu, 2010 tarihinde Genel Başkan Yardımcılığı ve basın sözcülüğüne getirildi ve 3 Kasım 2010’a kadar bu görevi üstlendi. Daha sonra Parti Meclisi Üyesi oldu ve üst yönetim görevlerinde bulundu, 2023 seçimine kadar bu görevlerini sürdürdü.

DEĞİŞMEZ DEĞİŞİMCİLER

Toplantıdaki kadroları yukarıdaki veriler ışığında somut olarak incelediğimde, geçmişten bugüne mevcut bilgilerime de dayanarak, İmamoğlu’nun değişim iddiasıyla yarattığı kavramlar ve bunun için oluşturduğu ekip arasında büyük bir çelişki ve sorun gördüğümü belirtmek zorundayım.

2010’da Kılıçdaroğlu’nun Genel Başkan olmasından bu yana, hatta daha öncesindeki başarısız dönemlerde görevleri olan söz konusu kadrolar için “Bu ekip, CHP’yi kesin değiştirir!” diyemiyorum açıkçası ama “Değişmez Değişimciler” diyesim geliyor.

Biraz da canım sıkılıyor.

Bu olaylar yaşanmadan önceki günlerdeki bir paylaşımında “yuh hepinize, Kemal Kılıçdaroğlu bu kadar mı yalnız” ifadelerini kullanmıştım.

Bu olaydan sonra anladım ki “evet, o kadar yalnız”mış.

Eliyle büyüttüğü, siyasette aktör yaptığı, yıllardır yücelttiği, kamuoyu önüne çıkardığı, önemli roller verdiği sözüm ona ne kadar aktör varsa hepsi bugün kayıptaki sorumluluklarını ve paylarını unutup, ellerini yıkayıp, Kılıçdaroğlu’nu gömme planları yapıyorlarmış.

Sessizlik de ondanmış.


Biliyorum bu, tek adama indirgenmiş bir söylem ve böyle olmaması gerekirdi ama yukarıda saydığımız isimlerin de gayretiyle işlerine geldiği gibi değiştirilen tüzüğün yönetime verdiği imkânlarla gerçekte böyle oldu maalesef ve böyle durumlarda, aklıma Makyavel geliyor. Prens/Hükümdar adlı kitabında ne diyordu, hatırlayalım:

“İnsanlar; nankör, kaypak, içten pazarlıklı, sinsi, tehlike karşısında korkak, para canlısıdır. Tehlike uzaktaysa, onlara yardım ettiğin sürece senin yanındadırlar; kanlarını, mallarını, yaşamlarını, çocuklarını verirler sana ama tehlike yaklaşınca yüz çevirirler… ve insanlar babalarının ölümünü mal varlıklarının kaybından daha çabuk unuturlar.”

Bunları üzüntüyle yazıyorum.

Gereksinim duyulan sürecin bu şekilde yaşanmaması gerekiyor.

2010’da Kılıçdaroğlu’nun Genel Başkan olmasından bu yana, hatta daha öncesindeki başarısız dönemlerde görevleri olan söz konusu kadrolar için “Bu ekip, CHP’yi kesin değiştirir!” diyemiyorum açıkçası ama “Değişmez Değişimciler” diyesim geliyor.

“ÜNİFORMALAR ÇIKARILMALI”

Çarşamba gününden itibaren yeni bir aşamaya geçildiği anlaşılıyor.

Siyasi etik açısından, bu toplantının sonucunda artık herkes; kartlarını açık oynamalı ve ortaya çıkan yeni duruma uygun olarak pozisyonlarını tanımlamalı, yaklaşan olağan veya olası olağanüstü kurultay sürecine net tavırlarla girmeli.

Tavır belirlemesi gereken en önemli üç isim: Ekrem İmamoğlu, Özgür Özel ve Gökhan Günaydın.

İmamoğlu, aday olup olmayacağını, aday olmayacaksa adaylığını açıklayan Özgür Özel’i destekleyip desteklemeyeceğini, desteklemeyecekse Gökhan Günaydın’ı aday olarak çıkarıp çıkarmayacağını netleştirerek açıklamalı.

Özgür Özel, adaylığını net olarak açıklamalı, kendi iradesiyle mi İmamoğlu’nun gölgesinde mi ilerleyeceğini ortaya koymalı.

Gökhan Günaydın, İmamoğlu’na emanetçilik yapıp yapmayacağını net bir şekilde ortaya koymalı.

Yine, Kılıçdaroğlu’na karşı bir yapılanmadaki konumlarının açığa çıkması nedeniyle, Özgür Özel ve Gökhan Günaydın, TBMM Grubu’ndaki görevlerini bırakma konusunda bir an önce irade göstermeli, çalışmalarını üniformalarını çıkararak sürdürmeliler.

Özel de Günaydın da görevlerini, TBMM Grubu’nda seçilmiş olmaya ve kanun gereği Genel Başkan’dan bağımsız oldukları, bu nedenle istifa etmeleri gerekmediğini söyleseler de her ikisine de şunu ifade etmek istiyorum:

“Her ne kadar inkâr etseniz de yasa tanımlarına sığınsanız da orada Genel Başkan’ı yani Kemal Kılıçdaroğlu’nu temsil ettiğinizi, seçilmeniz öncesi sizi işaret ederek sürecin sorunsuz aşılmasında belirleyici olduğunu hepimiz biliyoruz. Dolayısıyla, kalmaya devam ederseniz eğer, duruşunuz bozulacak, görüntünüz çirkinleşecek. CHP örgütündeki, varsaydığınız saygınlığınızı ve sempatinizi yitireceksiniz.”

Örneğin, pratik bir durum değerlendirmesiyle, her konuşmasında ilkeli olduğunu ifade eden Gökhan Günaydın’a sormak isterim:

Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun karşısında oturup hesap verirken, ortaya çıkan eyleminiz kapsamında Kemal beyi genel başkanlıktan indirmeye çalışırken, yukarıda bahsettiğim adaylık olasılıkların varken, TBMM Grup toplantılarında Genel Başkan’ı kürsüye çağırıp, onun yukarısında nasıl oturacaksın? Bu ilkeli bir davranış mıdır? Bunu içine nasıl sindireceksin? Duygu durumun nasıl olacak?

Bu soruların yanıtlarını çok merak ediyorum.

Yine, bundan sonraki MYK toplantılarına ne yüzle katılacaksın? Sana, ajan gibi baktıklarında ne hissedeceksin?

Ayrıca, artık MYK toplantılarına katılabilecek misin?

Bunu neden soruyorum, anlatayım.

Bilmeden konuşmaya ve değerlendirmeler yapmaya bayılıyoruz.

CHP Tüzüğü’ne göre MYK nedir inceleyelim:

“Merkez Yönetim Kurulu, partinin en üst yönetim organıdır. Genel Başkan, Genel Başkan Yardımcıları ve Genel Sekreterden oluşur. Genel Başkan, Merkez Yönetim Kurulunun başkanıdır.”

“TBMM Grup Başkanvekilleri, Kadın Kolları ve Gençlik Kolları Genel Başkanları, Merkez Yönetim Kurulu toplantılarına katılabilirler, görüş ve önerilerde bulunabilirler; ancak oy kullanamazlar.”

Görüldüğü üzere, TBMM Grup Başkanı tüzükte MYK tanımı içinde hiçbir şekilde geçmiyor.

TBMM Grup Başkanvekilleri, MYK toplantılarına (haberleri olursa veya haber verilirse) katılabilirler, görüş belirtebilirler, oy kullanamazlar.

Gökhan Günaydın’ın dün denediği gibi, “toplantı erteletme” gibi bir hakları da yoktur.

Dolayısıyla, TBMM Grubu Başkanlığı ve Başkanvekilliği görevlerinden istifa etmedikleri taktirde Özel ve Günaydın’ın MYK toplantılarına çağrılacakları bile şüphelidir.

Bunları bilmek zorundayız.

Bundan sonra ne olacak?

Kılıçdaroğlu ilk hamlesini yaptı. İmza toplanarak olağanüstü toplantı çağrısıyla yapılacak olan PM toplantısına gerek kalmayacak şekilde olağan PM toplantısı çağrısı yaparak 23 Temmuz Pazar günü kendi belirleyeceği gündemle PM toplantısını gerçekleştirecek. Dolayısıyla, olağanüstü toplantı çağrısı yapanların zevkle anlattıkları kurnazlıkla hazırlanmış “torba” maddelerine bağlı bir gündem olmayacak. Toplantı esnasında gündeme madde ilave etme çabaları karşılık bulur mu, onu da pazar günü anlayacağız.

İmamoğlu ekibinin PM’de gündeme madde ekleyememeleri durumunda, görevden alınan il ve ilçe başkanları ve yönetimlerinin itirazları olağan gündemde yer alarak görüşülebilecek mi, ya da hiç mi gündeme gelmeyecek, pazar günü anlayacağız.

Gündeme gelmezse, konu en az iki ay sonra olağan toplanacak Parti Meclisi’ne kalacak, bu arada tekrar bir olağanüstü toplantı çağrısı gerçekleştirilemezse ki bu başarısızlıktan sonra gerçekleştirilemeyeceği düşüncesindeyim, o zaman da il kongreleri başlamış ve ilerliyor olacağından, belki görevden alınan ilçe ve iller öne alınarak konu geçerliliğini yitirecek.

Zoom toplantısının açığa çıkmasından sonra, “olağanüstü kurultay konusunun hiçbir ekip arkadaşınca gündeme getirilmediğini, başkalarınca böyle bir çalışma yürütüldüğü ve ondan bahsedildiği” ifadelerini kullanan Günaydın’ın söylemi doğru kabul edilirse, olağanüstü kurultay da söz konusu olmayacaktır. Böyle bir girişim olsa da kongre süreci başlamış bir partide bunun gerçekleşme olasılığı hemen hemen yoktur.

Geriye ne kalıyor?

Kongreler süreci tamamlanacak, mahalle delegeleri seçimi, ilçe ve il kongreleri tamamlanacak, gelişmelere bakılırsa Kasım ayında Kurultay gerçekleştirilecek, kurultayda da ekipler kozlarını paylaşacak.

Bu da şu demek:

Bugünden itibaren İmamoğlu ekibi, Özgür Özel ve diğer unsurlar kongrelere odaklanacak.

Bu noktada, başta İstanbul olmak üzere, büyükşehirler ve diğer il ve ilçe belediye başkanları, tüm güçlerini kongreleri kazanmaya verecekler.

Belediye başkanlarının İmamoğlu’nun yanında olup olmayacakları ya da ne kadarının bu tercihte bulunacakları ise kurultayın sonucunu belirleyecek temel faktör olacaktır.

Buna karşı da Kılıçdaroğlu’nun başka bir hamlesiyle cumartesi günü gerçekleştirilen “Belediye Başkanları Toplantısı”, önümüzdeki yerel seçimlere 8 ay gibi kısa bir süre kalmışken, belediye başkanlarının tamamına yakınının Kılıçdaroğlu’nun yanında yer alacağını gösteriyor.


“ADAY OL NE OLACAKSA OLSUN”

Bu bilgiler ışığında “Sosyal Demokrasi Tarihimiz”den örnekle bir olasılığı daha aktararak yazımı sonlandırayım:

SHP’de bir dönem yaşanan Baykal İnönü çekişmesi sonucu İnönü, 1990 Eylül’ünde Baykal’ı, karşısına geçmeye çağırdı, “aday ol, ne olacaksa olsun” dedi.

Baykal çağrıyı “telaşım yok, kendimi paranteze alıyorum” diyerek yanıtladı.

Ancak, gelişmeler 11 gün sonra Genel Başkanlık adaylığını açıklamasıyla sonuçlandı.

Gelinen noktada, Kılıçdaroğlu’nun böyle bir hamle daha yapabileceğini, bugünden itibaren bunun her an olabileceğini de kayıtlarımıza alalım derim.


Sonuç değerlendirmem, kısaca:

Kemal beye büyük haksızlık yapıldı, yapılıyor.

Bunu yapanlar, seçim öncesinde de adaylığına karşı çıkanlar.

Kazansaydı omuzlarında taşıyacaklardı.

Kazanamadı, fırsat buldular, linç ediyorlar.

Ben bu linçe karşı duranlardanım, karşı durmayı da sürdüreceğim.

22 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Deyişim

İt-ti-fak

bottom of page