Neden bu başlığı seçtim?
Çünkü hepimizin, seçim sonuçlarına dair ciddi şüphelerimiz var.
Çünkü ne yaparsak yapalım, %48’i bize aştırmayacaklar inancı oluştu.
Gayb, “Görünmez, anlaşılmaz, akıl ve 5 duyu ile algılanamaz âlem, görülenin zıddı.” demek.
Seçimlerin gayb edildiği düşüncesi hepimizde var.
Seçimin ilk turundan 28 gün, ikinci turundan 14 gün geçti ama halen ortalık toz duman.
Yazılması gerekenler, anlatılması gerekenler belki bir kitabın sayfalarını dolduracak uzunlukta.
Ama, olan biteni gözden geçirerek, seçim süreci ve sonuçlarına ait bir takım verileri aktararak ve yorumlayarak, mümkün olduğunca kısaltarak anlatmaya çalışacağım.
Objektif bir bakış açısı sunacağım.
Aday belirleme süreci başlı başına bir konu olduğu için ona girmeyeceğim ama yeri geldiğinde, özellikle Meral hanımın masadan kalkma girişimi dönemine, Muharrem İnce ve Sinan Oğan’a kısaca değinebilirim. Bu konudaki düşüncelerimi daha önce uzun uzun paylaştığım, “Aday Sath-ı Maili” başlıklı yazımın bağlantısını da ilgilenenler için buraya bırakıyorum.
Seçim Öncesi
Şimdi, öncelikle seçim öncesine bir göz atmamız gerekiyor:
*
Seçimin hemen öncesi 29 Nisan’da bir analiz yapmış ve şunları paylaşmıştım:
Tayyip Erdoğan, AKP ve Cumhur İttifakı kaybetti. Anketler vs. çok kafa karıştırıyor. Birçoğunun da manipülatif olduğunu görüyorum.
Gerçeklemiş rakamlardan ve olgulardan yola çıkarak anlatmaya çalışacağım.
*
16 Nisan 2017'de yapılan anayasa değişikliği (başkanlık sistemine geçiş) referandumunda;
Hayır: %48.59
Evet: %51.41
24 Haziran 2018’deki cumhurbaşkanlığı seçiminde;
Muhalefet: %47.41
Recep Tayyip Erdoğan: %52.59
31 Mart 2019'daki yerel seçimde;
Muhalefet kanadı: %48.46
İktidar kanadı: %51.64
oranında oy aldılar,
İki kez yapılan İstanbul seçimleri ile İstanbul’un ikinci (yenileme) seçiminde;
Muhalefet: %54,22'ye ulaştı,
İstanbul başta olmak üzere 11 Büyükşehir ve 8 İl belediyesini aldılar.
AKP / MHP yönetiminde olan;
İstanbul, Ankara, Antalya, Adana, Mersin Büyükşehir Belediyeleri CHP'ye geçti.
CHP ve İYİ Parti’nin, “Yerel Seçim İşbirliği” adı altında kazandıkları sadece Büyükşehir ve İl Belediyelerinin coğrafi alanlarındaki;
Nüfusun toplam nüfusa oranı %48.67
Seçmenin toplam seçmene oranı %49.60
2020 itibarıyla GSYH’daki payı %61.50 oldu.
Yerel seçimlerin sonucu itibarıyla;
- AKP, büyükşehirlerdeki; maddi manevi ve organizasyonel güçlerini kaybetti.
- Yerel seçimler sonrasındaki süreçte AKP içinden 2 ayrı parti çıktı.
- AKP’nin ikinci Genel Başkanı ve 26. Türkiye Başbakanı olan Ahmet Davutoğlu, partisinden ayrılarak 12 Aralık 2019 tarihinde Gelecek Partisi’ni kurdu,
- Yine AKP’nin, sırasıyla; Ekonomiden Sorumlu Devlet Bakanlığı, Dışişleri Bakanlığı, Avrupa Birliği Baş Müzakereciliği, son olarak da Başbakan Yardımcılığı görevlerinde bulunan Ali Babacan 9 Mart 2020 tarihinde (DEVA) Demokrasi ve Atılım Partisi’ni kurdu.
- Bu gelişmeler, AKP’de kavramsal olarak önemli bir gedik açtı.
Bu süreçte,
- Sistem karşıtlığı %60'ın üzerine,
- Recep Tayyip Erdoğan karşıtlığı da %55-60'lara çıktı.
Diğer verilere baktığımızda,
- 2109'dan sonra 5 milyon genç, seçmen listesine eklenirken, önceki listedeki gençlerle birlikte bu gençlerin çoğunluğu muhalif durumda.
- Yılda 400 bin civarı yani 1.6 milyon seçmen, yaşlılık nedeniyle ölümlerle seçmen listesinden eksildi (Allah rahmet eylesin). Araştırmalara göre, aşlı nüfusta oransal olarak; AKP, Erdoğan ve Cumhur ittifakı ağırlıkta.
- Ekonomik kriz sonucu özellikle orta kesim konforunu kaybetti.
Sonuç itibarıyla,
- Erdoğan'ın bu süreçlerde, en iyi durumda olduğu 2018 cumhurbaşkanlığı seçiminde aldığı en yüksek oy %52,59 ve bunun üzerine çıkma ihtimali yok.
- Karşı oyu olan (muhalif) seçmene verebileceği hiçbir siyasi veya ekonomik çıkar iş görmüyor.
- Tam tersi, ciddi bir gerilemesi var.
Özetle;
- Uygulamaların netleşmesi ve görünür olması nedeniyle, sistem karşıtlığı artmış,
- Yine, otokratik davranışları ve kararları nedeniyle Erdoğan karşıtlığı artmış,
- İçlerinden iki parti çıkmış,
- Ekonomik sorunlar büyümüş,
- Gençler ve kadınların oyları erozyona uğramış.
Tablo Bu
İktidar demek cumhurbaşkanı demek olduğu için, seçimi cumhurbaşkanlığı üzerinden değerlendirecek olursak,
Bu tabloda Erdoğan'ın kazanması mümkün değildir.
Seçimin ilk turda bitmesi Muharrem İnce'nin alacağı oya bağlı olmakla birlikte, seçmenin ilk turda bitirme iradesi göstereceğinden de eminim.
*
Peki ne oldu da Erdoğan, “%52,59’un üzerine çıkma ihtimali yok” dediğimiz oy oranına ulaştı, %52.18 oy alabildi?;
Öncelikle, Şubat 2021’de “2023 Yolları” adlı bir söyleşi yazımda anlattıklarımdan, AKP ve Erdoğan’la ilgili iki kesit aktaracağım.
Önce AKP ile ilgili bölümü aktaracak olursam;
*
“AKP'nin özellikle koruduğu kısım (35-37'lik oranlar), iki temele dayanıyor:
Birisi, ekonominin bu kadar çöküntü içinde olmasına rağmen yine “ekonomi”.
İkincisi de AKP'nin tabanına kazanımlar diye anlatmaya çalıştığı, 28 Şubat kararları ve sonrasında yaşanan süreçlerde geri elde ettiklerini düşündükleri “din temelli kazanımlar”.
“Kazanımları kaybedersiniz aman ha” diyorlar, bir korkutmaca içindeler.
Bu ikinci plandadır ama temel faktör ekonomidir.
Seçmen bazında 18 milyon civarında insanın halen evine barkına farklı farklı yapılardan; vakıflar, dernekler, başka bir takım organizasyonlar, kaymakamlıklar valilikler üzerinden ayni ya da nakdi yapılan yardımlar var. Bu, seçmeni halen ayakta tutuyor. AKP büyük bir ağ içerisinde ve herkesi üye olmaya da zorlayarak bunu yapıyor. O insanların hepsi AKP üyesi yapılmış durumda. Zihniyet olarak AKP'li olmasalar bile oradan besleniyorlar, vazgeçemiyorlar.
Diyorlar ki "biz gidersek bütün düzeniniz bozulur, kimse size bunları vermez". O ağı da, çok iyi, örgüt içinde koruyorlar. Bunu nereden anlıyoruz? Belediyelerin bu pandemi sürecinde yapmaya çalıştığı; yardımlar, bağışlar falan filan, en büyük saldırdıkları nokta oldu. Niye? Çünkü belediyeler bunu yapıyor ve başarıyor görülürse, o kitle, "yaa yok sizin dediğiniz gibi değil, siz gitseniz de bunlar bize bu şekilde bakabilir" diyecek ve kopacak. Sürekli oraya saldırdılar dikkat ediyorsanız. Her yapılan destekte "belediye yapmıyor biz yapıyoruz", afet oluyor, "onlar yapmıyor AFAD yapıyor", başka bir olayda "onlar yapmıyor VEFA grubu yapıyor". Yani belediye ekmek dağıtacak, ekmeğe bile engel olunuyor.
Şimdi, bu iki tane temel konuda 18 milyon ya da bunun üstünde bir rakam hep korunuyor.
O rakam da, anketlerdeki AKP'nin oy oranına yansıyor.
Bu bir gün dağılır mı dağılır.
İki türlü dağılır.
Birincisi, AKP'den kopan partilerin, DEVA ve GELECEK partilerinin o tabana, "kardeşim kazanımlarınızı kaybetmeyeceksiniz" garantisini ve güvenini vermeleri,
İkincisi, Cumhuriyet Halk Partisi'nin, Millet İttifakı'yla, İYİ Parti ile birlikte son yerel seçimlerde elde ettiği belediyelerle, "kardeşim bu sosyal yardımları ve bu destekleri de kaybetmeyeceksiniz" güvenini/güvencesini, göstererek/deneyimle vermesi.
Bu iki noktada da ben önümüzdeki süreçte başarı sağlanabileceğini düşünüyorum.
*
Bu yazdıklarım Millet İttifakı tarafından gerçekleşti.
Ne kadar inandırıcı olundu, o sorgulanır durumda.
Seçim sonucu, “inandırıcı olunduğu” çıktısını vermiyor.
Erdoğan’la ilgili bölümde ise şunları yazmıştım;
*
Erdoğan bir kere kesinlikle çok güçlü bir siyasi lider. Yani liderlik vasıflarını çok net olarak ortaya koyabilen, bunu yürütebilen, sürdürebilen yani belli bir zaman kesitinde de kalmayan bir lider. Bu değerlendirmeyi hak etmesinin sebebi kararlı olması. Erdoğan'ın en büyük özelliği bir konuda bir fikir oluşturduğunda, o konuda kararlı bir şekilde ve bu kararın; arkasında, yanında, yöresinde olan hiçbir adamını da harcamadan sonuca gidiyor. Bunlar siyasette çok önemlidir. Yani bir ekiple yol yürümek, adamını yedirmemek, harcamamak, onları her zaman sistemde tutmak, umut vererek. Siyasetçinin en büyük yeteneği umut vermektir. Umut verdiği sürece siyasetçi vardır.
Erdoğan umut vermeyi çok iyi başaran bir adam. Ekibinden hiç kimseyi; aç, açıkta sokakta bırakmıyor. Bir görevden aldığı adam biliyor ki bir süre sonra ona, ya bir başka görev verir ya da kızakta iken; hayatını sürdürecek, gelirini sağlayacak işi, görevi sağlar.
Şimdi bu, insanların hep güvence aramasıyla ilgili bir şey. Bizim gibi toplumlar gelecek kaygısı olan toplumlardır. Dolayısıyla her zaman bunlara ihtiyacımız vardır. Biz yılda 20-25 bin dolar, 30 bin dolar gelirlere kavuşsak, kimsenin böyle derdi olmaz. Herkesin gelecek kaygısı var, paraya ihtiyacı var. Çünkü parada buluyor güvenceyi. O zaman da; maaş, para, servet, arsa, arazi mal, mülk, bu nereden gelecekse oraya yanaşıyor. Erdoğan bunların hepsini sağlıyor.
Erdoğan'ın en büyük keşfi, bizim ; milletimizin, ulusumuzun, halkımızın, hangi camia için söyleyeceksek onun için söyleyelim, bu kaygılarını biliyor olması ve dönüp dolaşıp bunların peşinde koşmak zorunda kaldıklarını görüyor olması. Bunu çok güzel kullanıyor. Bugüne kadar da taşıdı. Bunu yaparken pragmatik davranıyor. Dün öyle, bugün böyle, yarın şöyle, bunları yapabiliyor, önemi yok. İktidarını sürdürüyor, sürdürebildiğini gösteriyor, gösterdiğine de “ burada olduğunuz sürece aç kalmazsınız, benimle berabersiniz” diyor.
Millet "eyyy" falan demeyi de seviyor. Yani "bir liderimiz var ki ona postayı koydu, vayyy helal olsun". Çünkü belli bir aydınlık düzeyine bilinç düzeyine tam olarak ulaşmış değiliz. Yani eğitimli insanımız çok gibi görünüyor ama o düzeye ulaşmış insanımız çok değil. Olanlar zaten bir avuç adam. Geri kalan eğitimlilerin de zaten hepsi muhalif. Onun dışındakiler "eyyyt"ten hoşlanıyor, "posta"dan hoşlanıyor. "Aslan liderimiz" diyor, "çarptı koydu" diyor. Hayatı da bir şekilde sürüyorsa mesele yok. O sürmezse problem başlıyor. Şu anda o noktaya doğru geliyoruz.
Bundan sonra nasıl sürdürmeyi becerecekler, göreceğiz.
*
Erdoğan ile ilgili yukarıda yazdıklarımın hepsi seçim öncesi ve seçim sürecinde tekrarlandı.
Söz konusu kitlenin de hayatını bir şekilde sürdürmesini sağladı.
Seçim sonuçlarında, cumhurbaşkanlığında oylarını korumak anlamında, tamamı etkili oldu.
Bundan sonrası için not edecek olursam, aynı cümleyi tekrar buraya bırakıyorum:
Bundan sonra nasıl sürdürmeyi becerecekler, göreceğiz.
*
Seçim Süreci
Şimdi bu tespitleri yaptıktan sonra, seçim sürecinde başka hangi faktörler devreye girdi ona da göz atalım.
Yukarıda anlatmaya çalıştığım temel kavramların dışında iktidarın elinde çok önemli bir güç daha vardı:
Güvenlik Politikaları.
Güvenlik politikalarında iki ayrı odak var,
Biri dış tehditler,
Diğeri, iç tehditler.
Dış tehditler bu seçimde çok öne çıkmadı.
İç tehditler ise dış tehdit bağlantılı olarak ele alındı.
İç tehdit unsuru olarak da çok uzun süredir yaşadığımız PKK terör örgütünün dış ve iç uzantıları seçimin gündemini oluşturdu.
AKP’nin ve Erdoğan’ın daha önce; İmralı (Abdullah Öcalan), Kandil (PKK) ve Kürt Siyasi hareketi (HDP) arasında mekik dokuyarak, “Çözüm Süreci” adı altında, devlet birimlerini; asker, emniyet, MİT gibi unsurları da kullanarak yürüttüğü uzun süreli müzakereler olduğu halde, OSLO’da 11 kez toplandıkları halde, Habur’dan PKK’lıların ayağına hakimler göndererek ve kurdukları çadır mahkemelerinde bir tür fiili af çıkararak giriş yapmalarını sağladıkları halde, Dolmabahçe’de mutabakat imzalamaya kadar geldikleri halde, “oyun planı değişti, o eskidendi, bir miladın gerisinde kaldı” havası oluşturuldu.
AKP ve Erdoğan’ın bu konudaki geçmişi karartılarak, çok basit bir formül kuruldu:
“PKK eşittir HDP, HDP eşittir CHP”
Muhalefetin en büyük handikabı bu noktada oldu.
Bir yanda; AİHM ve kısmen Anayasa Mahkemesi kararlarına rağmen terörist damgasıyla içeride tutulan bir Selahattin Demirtaş, PKK’ya eşitlenmiş bir HDP, HDP’ye eşitlenmiş bir CHP, o CHP’nin “Kürt ve Alevi” olarak tanımlanan genel başkanı Kemal Kılıçdaroğlu,
HDP ve Kürt meselesinde Kürt siyasi hareketinin savlarını rahatlıkla savunan DEVA ve GELECEK partileri,
Diğer yanda, bu tanımlamaların baskısı altında ezilen Türk milliyetçisi İYİ Parti.
Özetle,
Bir tarafta milliyetçi Türk-İslam sentezcisi MHP ve milliyetçi postu giydirilmiş Siyasal İslamcı AKP, ilave olarak da yine İslamcı-Türkçü BBP ve İslamcı-Kürtçü HÜDA-PAR,
Diğer tarafta, iktidarın tanımlamasına göre, Terör örgütü eşiti ayrılıkçı Kürtçü HDP, HDP işbirlikçisi CHP ve Türk Milliyetçisi İYİ Parti bulunuyor.
Cumhur İttifakı : Milliyetçi İslamcı Cephe
Millet İttifakı : Özgürlükçü Demokrasi Cephesi
Kürt seçmen “Özgürlükçü Demokrasi Cephesi”ni tercih ediyor ama iktidar kanadı tüm cepheyi terörize ediyor.
Bu çok zor bir formül ve bir türlü oturmuyor.
(Neden zor formül olduğunu, geniş bir zamanda buraya bıraktığım bağlantıdaki “Sağ Siyasi Damarlar ve Doğu Sorunu - Déjà vu Hissi” başlıklı 5 yazıyı okuduğunuzda anlayacaksınız.)
Bu formüldeki zorluklar 2019’dan beri yapılabilecek hassas bir çalışmayla belki boşa çıkarılabilirdi ama yapılamadı.
Tırnak içinde belirtecek olursak, %50 +1’in zorlamasıyla oluşan bu formülü bir miktar esneten tek olay HÜDA-PAR’ın Cumhur İttifakı saflarına katılması oldu. Ama onu da kendi seçmenleri arasında kulaktan kulağa, “PKK’lıları katleden Hizbullah”, “seçimde doğu ve güneydoğu sandıklarında HDP’ye göz açtırmayacak örgütlenme” kavramıyla kendilerince millileştirecek bir tezle anlattılar ve HDP’nin muhafazakar seçmenine HÜDA-PAR ile el attılar.
Yine, konunun iyi anlaşılması için, “2023 Yolları” adlı söyleşi yazımda bu konudaki kesiti aktaracağım:
Üç sene boyunca HDP ile ittifak yapılacak, PKK ile ittifak yapılacak tezini işlediler.
*
Şimdi, "vay ittifak yapılacak mı, yapılmayacak mı", "HDP içinde olacak mı olmayacak mı", "öyle mi böyle mi". Şimdi ben diyorum ki kardeşim, milletvekilliği seçimi ise konuştuğunuz, ittifaklara gerek yok. İttifaka kimin ihtiyacı var? Barajı geçemeyen partinin ihtiyacı var. Cumhuriyet Halk Partisi barajı geçiyor mu, geçiyor. Kimseyle ittifaka ihtiyacı yok. HDP barajı geçiyor mu, bütün anketlerde geçiyor görünüyor. Kimseyle ittifaka ihtiyacı yok. İYİ Parti son dönemlerde rahat geçiyor görünüyor. Kimseyle ittifaka ihtiyacı yok. Bu üç parti seçime tek başlarına da girebilirler. O zaman bunlara "vay ittifak yaptınız, vay şöyle yaptınız, böyle yaptınız" diyebilir misiniz, diyemezsiniz. Anlamı yok. Herkes kendi ilkeleriyle, programıyla gider seçilir, parlamentoya girer.
İttifak nerede gerekiyor? Seçilemeyecek partilerin haklarının korunmasında. Çünkü sistemimiz yüzde 10 diye bir şey koyuyor. Yüzde 9.9 alan parlamentoya giremiyor. Yüzde 10'luk bir oy tek kalemde çöpe atılıyor. İYİ Parti geçen seçimde yüzde 9.9 aldı. 43 milletvekili ile girdi, ittifak olmasaydı hepsini çöpe atacaksınız. Bugün çok önemli bir fonksiyonu yerine getiriyor İYİ Parti. Buna benzer, MHP, giremezdi, o dışarıda kalırdı. Benzer bir sürü yapı var. Şimdi dolayısıyla belki; DEVA, GELECEK, Demokrat Parti, Saadet Partisi gibi partiler, ihtiyaç olmamasına rağmen, CHP'nin, İYİ Parti'nin Türkiye'nin geleceği açısından önemli bir görev yapma kaygısıyla bir araya gelişiyle kurduğu Millet İttifakı'na katılarak parlamentoya girme hakkı elde edebilirler. Bu hakkı elde ettiklerinde onlara yönelebilecek insanlar, "parlamentoya girecekse rahatlıkla oy verebiliriz" diyecek konuma gelebilirler. Bu, AKP'den MHP'den bir miktar oy koparabilir. Başka faktörler var ama en azından teknik olarak diyelim ya da teorik olarak yolun açılması anlamına gelir, ittifaklar kurulur gidilir.
Bu ittifakın içinde, herkesin tartıştığı HDP'ye ihtiyaç yok. Yani HDP'nin çizgisi ayrıdır, yolu ayrıdır ya da HDP'yi kapatırlar başka parti açarlar, onun yolu ayrıdır. Bu kavramlar üzerinde tartıştığımızda, bir şeyi çözemeyiz. Parlamento kısmı böyle.
Gelelim, cumhurbaşkanı seçimine. Şimdi, Tayyip Erdoğan da aslında koalisyon ürünü bir adam. Demin saydığımız becerileriyle onu sağlayan bir adam ama AKP de aslında bir koalisyondur kurulduğu zamandan bu yana. Bir sürü farklı yapıyı bir araya getirmiş, bir arada tutabilme becerisini göstermiş bir partidir Erdoğan'ın liderliği sayesinde. Bugüne kadar da gelmiştir. Şimdi o yapının içerisine o koalisyona MHP de girdi.
15 Temmuz öncesinden başlayan süreç 15 Temmuz'da bir dönüşüm getirdi. Erdoğan'ın o pragmatik yaklaşımı, iktidarda kalma becerisi, bu sefer, içeri attığı Ergenekoncu, Avrasyacı, milliyetçi kesimlerle onu bir araya getirdi önceki ortaklarına karşı. Şimdi onları kullanıyor.
Geçmişte; liberalleri kullandı, Kürtleri kullandı, muhafazakarları kullandı. Hep söylüyorum: Fethullah Gülen ve hizmet örgütüyle, cemaatiyle neredeyse Türkiye’nin yüzde 50'sini, 60'ını kullandı. Şimdi de milliyetçileri kullanıyor Avrasyacıları kullanıyor, Ergenekoncuları kullanıyor. Ha, Ergenekon’ular, Avrasyacılar bilerek kullanılıyor ayrı mesele. Onlar da onu kullanıyor. O başka bir konu ama Erdoğan bunları kullanıyor iktidarda kalmak için.
Bu yapı devam edecek. Erdoğan'ın tekrar başkan olmasını isteyecek. onunla birlikte de Türkiye'yi belli bir noktaya, kendi istedikleri planda götürmeye çalışacaklar. O, siyasettir onların; talebi niyeti, hedefi budur?
Muhalefetin; hedefi, niyeti, talebi nedir, ne olmalıdır? Muhalefetin, önümüzdeki seçimde doğru bir aday çıkararak, Türkiye'nin gittiği bu baskıcı rejimden Türkiye'yi kurtarması lazım. Demokrasi, özgürlükler, kuvvetler ayrılığı gibi kavramların işleyebileceği, yargı bağımsızlığı, basının bağımsızlığı, özgürlüğü gibi kavramları yaşatabilecek, bu değerler içerisinde kalabilecek bir Türkiye'yi yaratmak üzere o, Geliştirilmiş Parlamenter Sistem tezi de budur zaten, bunu yaratmak üzere bir cumhurbaşkanı adayı çıkarabilmelidir muhalefet.
Şimdi gelelim; bu kim olmalı, ne olmalı, nasıl olmalı?
Kavram şu: Yukarıda sözünü ettiğimiz temel kavramlara sahip olduğunu, ola ki cumhurbaşkanı olduğunda bu dönüşümü sağlayabileceğini, bu dönüşümü sağlayabileceğine inandığını, bütün bu kesimlerle muhalefette olan geçmişteki ve referandumlarda "hayır cephesi" dediğimiz kesimleri rahatlatacak sözleri verebilen, inandırabilen ve onların hepsinin haklarını eşit olarak ortaya koyabilen; bir adam, bir kadın, bir insan olmalıdır.
Yani öyle deyince de ne giriyor bunun içerisine? Şimdi, öbür tarafta milliyetçiler var MHP üzerinden; Türkçü, milliyetçiler var, dini hassasiyetleri olan muhafazakarlar var, ticari alan içerisinde olan belli yapılar var, bir de beslenen en alttaki ihtiyaç sahibi gruplar da var.
Bu tarafta ne var? Bu tarafta yine; milliyetçiler var, cumhuriyetçiler var, Atatürkçüler var. Öbür tarafa göre orada da var ama bu tarafta, tamamına yakını olan laikliği savunanlar var, demokrasiyi savunanlar var, özgürlükleri savunanlar var, bir de Kürtler var.
Kürtler konusunda; HDP, PKK falan filan demek istemiyorum, doğru da bulmuyorum. Yani bizim; Kürt kökenli, Kürt olan, Kürtçe konuşan, kendi kültürüyle yaşayan çok büyük rakamlara sahip olan kitlemiz var, halkımız var, seçmenimiz var. İç içeyiz de. Yani her ailede bir tane Kürt damat vardır, Kürt gelin vardır, bir şey vardır. Benim ailemde var; Zaza var, Kürt var, Türk var, hepsi var yani. Karışmışız o anlamda da. Büyük oranda büyükşehirlere de zaten göçülmüş, komşu olunmuş, beraber yaşanıyor, ekonomiden pay alınıyor, eğitimden pay alınıyor. Her türlü şey alınıyor. Kürtlerin kendine göre; sorunları, istekleri, talepleri var. Yine Söylüyorum. PKK'dan ve PKK bağlantılı ortaya konulan taleplerden hariç ama birtakım talepleri olan bir seçmen kitlemiz var. Bu seçmen kitlesine de biz demokrasi ve özgürlükleri sunabiliyorsak, ekonomik olarak da gelir dağılımında; adaletli, eşit olabileceğimizi gösterebiliyorsak, yani başkan adayı anlamında söylüyorum bunları. Bunları gösterebilen bir aday onlardan oy alabiliyor ise muhalefet bu seçimi kazanır.
Bakın diğer kesimlerin hepsi zaten banko hazırlar, gereğini yapacaklar. Ama Kürt seçmenin oyunu alabilecek bir aday olmak zorunda. Onları inandırmak zorunda, onları inandıramazsa asla olmaz. Deminki o parlamento seçimi kısmında ittifak konusunda anlatmıştım, bu bir ittifak değil. Yani biz HDP'yle ittifak yapalım, cumhurbaşkanı adayını ortak seçelim, öyle değil. Türkiye'nin ihtiyaçlarını doğru tanımlayan, ortaya koyan ve özellikle-özellikle tekrar tekrar vurguluyorum, kilit noktaya Kürt seçmenin oyu giriyor, Kürt seçmeni ikna edebilecek bir aday bu seçimi alıp cumhurbaşkanı olacaktır. Ha, bu aday kimdir? Bunu beceren adaydır.
*
Bunları yazmıştım.
Ne oldu?;
Millet İttifakı açısından, zor formülde; formülün gerektirdiği aday, yine formülün gerektirdiği gibi ortaklaştırılarak bulundu.
HDP kapatılma korkusuyla Yeni Sol Parti – YSP ile soldaki başka partileri de yanına alarak “Emek ve Özgürlük İttifakı”nı kurudu. Millet İttifakıyla ilgisi alakası olmadan seçime girdi.
Cumhurbaşkanlığında da aday çıkarmadılar ve Millet İttifakı’nın adayı Kemal Kılıçdaroğlu’nu açıktan desteklediler.
Bu noktada iki sorun oluştu: Birincisi, HDP’nin seçtiği partide “Sol” adının geçmesi muhafazakar Kürt seçmenin HDP’den uzaklaşmasına sebep oldu, Kılıçdaroğlu’na açıktan destek açıklamak durumunda kalmaları da iktidarın elinde koz haline gelerek İYİ Parti’nin milliyetçi seçmeninin bir kısmının Sinan Oğan ve Muharrem İnce’ye yönlenmesine neden oldu.
Bu noktaya gelene kadar “asıl sorun nerede oluştu?” diye bakacak olursak:
İktidarın kurduğu oyunlar içinde debelenirken, hamlelerin tamamında çok geç kalındı,
Millet İttifakı bir Kürt politikası dili oluşturamadı,
HDP ile ittifak kurulmadığını bile anlatamadı,
Özellikle İYİ Parti tarafından, genel başkanının ağzından HDP - PKK ilişkisi kavramını güçlendiren söylemler ortaya konuldu,
İktidarın tezini besleyen tavırlar gösterildi,
Kürt seçmen, iktidarın oluşturduğu kavramla HDP - PKK çizgisinden ayrıştırılamadı.
İktidar, bu zaafı çok iyi kullandı ve montaj videolarla, sahtekârlıkla, gerek mitinglerde gerek sosyal medyada gerekse yandaş medyanın tamamı ile TRT’de 24 saat bunu işledi.
Muhalefetin bu stratejiye karşı koyma becerisi olamadı.
Hazır değillerdi, buna karşı bir strateji geliştirememişlerdi.
İkinci turda Kılıçdaroğlu’nun canhıraş acil durum stratejisi, taktiksel hamleleri de bu durumu değiştirmeye yetmedi.
*
Bu noktada, matematiksel.org sitesinde rastladığım bir makaleden alıntı yapmak istiyorum:
“İnsanları Düşüncelerinin Hatalı Olduğuna Neden İkna Edemezsiniz?”
İnsanları inandıkları şeyin yanlış olduğuna, önlerine kanıtlanmış gerçekleri koyarak, ikna etmek için hiç uğraştınız mı? Peki bunun sonucunda fikrini değiştiren çıktı mı? Muhtemel cevabınız hayır olacaktır.
Bunun nedeni Backfire Effect (Geri Tepme Etkisi)’dir.
Tamamen rasyonel bir dünyada, inançlarına meydan okuyan kanıtlarla karşılaşan insanlar, önce bu kanıtları değerlendirecek ve ardından inançlarını buna göre ayarlayacaktır.
Ancak, gerçekte bu nadiren olur. Bunun yerine, insanlar inançlarından şüphe duymalarına neden olacak kanıtlarla karşılaştıklarında, genellikle bu kanıtları reddeder ve orijinal duruşlarına olan desteklerini güçlendirirler.
Geri tepme etkisi hepimizin zihninde çok güçlü, psikolojik bir unsurdur. Bu etki nedeniyle, inandığınız bir şeyle çelişen bilgi ve gerçeklerle karşılaştığınızda, görüşünüzü değiştirmek veya yeni bir fikir oluşturmak yerine, çoğu zaman orijinal inançlarınız güçlenecektir.
Kısacası bu bilişsel yanılgıya sahip olan insanlar, önlerine ne kadar kanıt koyarsanız koyun, inandıkları şeye daha sıkı sarılmaya başlarlar. Bunun en temel nedeni de oluşturdukları dünya görüşünün tehdit altında olduğunu düşünmeleridir.
*
Genel politik temeli anlattıktan sonra iktidarın seçim kazanmaya dönük diğer hamlelerini nasıl kurguladıklarına da bakalım:
Öncelikle seçmen listelerindeki durumu değerlendirecek olursak;
AKP iktidarı, 2008 yılında ADNKS (Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi)’ne geçti ve seçmen 2007’de 42.571.284 olan seçmen sayısın 2011 yılında, normalin çok üstünde artarak 50.189.930 kişiye ulaştı. Artış 7.618.646 kişi kadardı ve normalin yaklaşık 6 milyon kişi fazlaydı.
12 Eylül 2010’daki referandumda “evet” oyları %57.9 oldu.
12 Haziran 2011 genel seçiminde “AKP oyu” %49.8 oldu.
O referandumun öncesinde Fetö terör örgütü lideri Fethullah Gülen’in sözleri halen kulaklarımızda çınlıyor: "İmkân olsa mezardakileri bile kaldırarak referandumda 'Evet' oyu kullandırmak lazım. Ben zannediyorum kalkarlar da…"
Yine, ölüm nedeniyle eksilen seçmen, 18 yaşı nedeniyle oy kullanma hakkına sahip olan seçmen rakamlarını değerlendirdiğimizde anormal bir artış da 2023 seçimleri için hazırlanan seçmen listelerinde ortaya çıktı.
Araştırmacıların yaptıkları değerlendirmelere göre 1 milyon civarında bir yabancı seçmen olduğu fikrine ulaşılabiliyor.
Bu arada not etmeliyiz ki TÜİK iki yıldır açıklamadığı 2020 ve 2021 ölüm istatistiklerini 2020’den beri yayınlamıyorken seçimden 2 ay önce alel acele yayınladı. Yayınlamadığında şüphemiz vardı, yayınladı, yine şüphe ediyoruz. Sürekli bir hesaba dayalı ve üzerlerinde oynandığı hissi yaratan rakamlar yayınlanması TÜİK’e olan güveni en alt düzeye indirmiş durumda. 2022’yi de henüz bilmiyoruz.
Türk vatandaşlığına geçen yabancı sayısını net olarak bilmiyoruz.
Suriyeli, Afganistanlı, İranlı, Iraklı, Libyalı olup, sığınmacı olarak gelen, mülteci olan ve sonradan Türk Vatandaşlığı’na alınanların sayısı tam olarak açıklanmıyor.
Mülk satın alarak vatandaşlık edinenler de ayrı.
İçişleri Bakanlığı, Süleyman Soylu dönemimde, seçim öncesine kadar bu konuda hiçbir şeffaflık göstermedi, TBMM’de milletvekilleri tarafından sorulan sorulara cevap verilmedi.
Yapılan baskılar sonucu, seçim öncesi, Nüfus ve Vatandaşlık İşleri Genel Müdürlüğü toplam 221 bin 671 Suriyelinin Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı kazandığını, 18 yaş ve üzeri nüfusun ise 163 bin 44 kişi olduğunu bildirdi.
CHP'de 1. turun ardından Onursal Adıgüzel'in yerine Bilgi ve İletişim Teknolojilerinden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı olarak göreve başlayan Devrim Barış Çelik, "Seçimlerde Suriye doğumlu 167 bin 703, Afganistan doğumlu 23 bin 578, İran doğumlu 21 bin 989, Irak doğumlu 16 bin 630, Libya doğumlu 6 bin ve diğer ülkeler de dahil 240 bin seçmen oy kullandı." bilgisini verdi.
Yurtdışı ve gümrüklerde oy kullanan yabancıları da henüz bilmiyoruz.
Vatandaş olanlara e-devlet’ten isim değiştirme hakkının verilmesi nedeniyle ne kadarının isim değiştirdiği de şeffaf olarak açıklanmıyor.
Bunlar, belirsizlikler ve şüpheli durumlar.
Seçimde yapılan usulsüzlükleri bir örnekle incelediğimizde;
Eski TÜİK Başkanı Birol Aydemir “Seçimlerde hata – usulsüzlük nasıl oluyor?” diyerek, 22.000 sandıktaki şüpheli oyların nedenini YSK verileriyle notlar halinde açıkladı.
YSK uygulamalarına baktığımızda da;
2017 referandumunda alınan hukuksuz olarak alınan “mühürsüz oylar”ın kabul edilmesi kararı, devamında da seçim sonuçlarını etkileyen bir karar oldu. 2017’de 2.5 milyon mühürsüz oy geçerli sayılarak seçim sonucu belirlendi.
Sandık tutanaklarında değişiklikler yapılarak, pusula ve zarf sayıları, kullanılan oy, geçerli ve geçersiz oylar, 142 Görev Belgesi ile kullanılan oyların işlenerek sandıkta sağlama yapılması uygulaması ortadan kaldırıldı.
Sağlama yapılamadığı için, 'Örnek 142' adlı görev belgesiyle mükerrer oy kullanımı girişimlerine ön açıldı ve seçim günü bu tür girişimlere rastlandı.
Seçim Kanunu’nda yapılan değişiklikler ve YSK’nın değişimi incelendiğinde;
YSK açısından baktığımızda, Kurul üyeleri tamamen değişti, Erdoğan’a tam olarak tabi isimler göreve getirildi.
Seçim kanununda yapılan, çok ince tasarlanmış değişikliklerle;
İttifaklara milletvekili dağıtımının kuralı değiştirilerek, ittifaka girme eylemi sadece baraj aşma hakkı olarak sınırlandı.
İttifaktaki her partiye ayrı ayrı D’Hont sistemi uygulaması getirilerek artık oyların ittifak lehine, içerisindeki birinci partinin fazladan milletvekili çıkarmasının önüne geçildi.
Seçim kurulları tamamen yenilenirken, mevcut kural değiştirilerek kıdemli hakim zorunluluğu ortadan kaldırıldı ve son dönemde yapılan militan AKP’li hakimlerin seçim kurulu başkanı olmaları sağlandı.
Baraj %7’ye düşürülerek HDP’nin stratejik olarak desteklenmesi fikrinin dağılması sağlandı,
Millet İttifakı tarafında olan SAADET, DEVA ve GELECEK partilerinin, milletvekili çıkarabilmeleri için CHP listelerinden seçime girmeleri zorlandı ve böylece kendi adlarının kullanılmasının önüne geçilerek yılların negatif birikimiyle özellikle CHP’ye oy vermesi mümkün olmayan muhafazakar seçmenin ve AKP’yi terk etmek isteyen seçmenin kaybı önlendi.
Sandık kurullarına üye verme hakkı olan ancak yukarıdaki nedenlerle seçime girmeyecek olan partilerin sandıklarda üyelerinin olmasının da önüne geçildi.
HDP’nin kapatılması konusunda;
HDP, kapatma davası ile köşeye sıkıştırıldı, seçim öncesi kapatılmadı ama her an kapatılacak hale getirilerek yeni bir partiyle seçime girmeye zorlandı.
Bu vesileyle HDP’nin hem tanınmayan bir partiyle seçime girerek oylarının düşmesi istendi hem de sandık kurullarına üye verme hakkını kaybetmesine neden olundu.
Siyasi hamlelere bakıldığında;
Ayasofya’nın ibadete açılması kararı alınarak uzun yıllar Siyasal İslamcıların en önemli propaganda konularından başlıcası halledilmiş oldu ve bu karar muhafazakar kitlede büyük olay yarattı.
Büyük doğalgaz rezervleri bulunduğu haberleri,
Büyük petrol rezervleri bulunduğu haberleri,
TOGG otomobilinin üretime geçirildiği ve ilk araçların teslim edildiği haberleri, TOGG otomobillerinin il il, ilçe ilçe dolaştırılması,
İHA, SİHA, TCG Anadolu SİHA Gemisi gibi milli savunma araçlarının yaşama geçirilmesi,
Milli Uçak gösterileri…
Güçlü devlet, güçlü lider algısı yarattı.
Savaş pilotu montuyla çekilen resim ve kısa videolar da, savaşçı, güçlü dünya lideri imajını güçlendirdi.
Ekonomik Kararlar ele alındığında;
Asgari Ücret artışı,
Çalışana ve Emekliye maaş zamları,
En düşük emekli maaşının 7.500 TL’ye endekslenmesi,
EYT konusunun çözülmesi,
Yeni dönemde asgari ücretteki artışın enflasyonun üzerinde olması ve Temmuz ayında bir asgari ücret artışı yapılması vaadi,
En düşük memur maaşının 22.000 TL’ye çıkarılacağı vaadi,
Memur, işçi ve emekli maaşlarına hem bu yıl hem de önümüzdeki yıl enflasyonun üzerinde en az büyüme oranında refah payı artışı vaadi,
İşsizlik oranının % 7’nin altına indirileceği, toplam istihdamın 36 milyona çıkarılacağı vaadi,
Hanelerin belirli bir gelir düzeyini garanti altına alan Gelir Tamamlayıcı Aile Destek Sistemi’nin hayata geçirileceği ve Aile Bazlı Vatandaşlık Maaşı uygulamasının başlatılacağı vaadi,
Gibi daha bir çok vaatte bulunuldu.
Bu vaatlerin tamamına yakını Kılıçdaroğlu tarafından zaten ortaya konulmuştu ancak, Kılıçdaroğlu iktidar olacak ve yapacakken, Erdoğan elindeki yetkiyle bu konularda kararlar aldı ve alacağını gösterdi.
Kadın, aile ve çocuk politikalarına göz attığımızda;
Muhafazakar kesimin genetik kodlarına işlemiş olan kavramlara oynandı.
Aile konusu AKP tabanının en hassas konularından biri.
Özellikle Saadet Partisi’nin etkinliğini kırmak adına “Aile, LGBT ve Kadın” konusunda Yeniden Refah ve HÜDA-PAR’ın da seçmenini mutlu edecek şekilde söylemler geliştirildi.
AKP’nin Cumhur İttifakı’na davet ettiği Yeniden Refah Partisi’nin talepleri arasında da Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun’un “aile bütünlüğünü bozucu hükümlerinin ayıklanması”, “sapkınlıkların önlenmesi”, “toplumsal cinsiyet eşitliğine ilişkin düzenlemelerden vazgeçilmesi” ve “zinanın suç sayılması” gibi talepler yer alıyordu.
“Başta çocuklar olmak üzere ailelerimizi tehdit eden her türlü zararlı eğilimlerden koruyacak tedbirleri alacağız” ifadeleri ile, seçim döneminde mitinglerde sıklıkla tekrarlanan LGBT+ karşıtı söylem oldukça etkili oldu.
Erdoğan mitinglerinde “Bu milletin aile kurumu sağlamdır, bu milletten LGBT'ci çıkmaz.” diyor, muhalefet için “Bunlar LGBT’ci.” diye ekliyordu.
Bu kodlar soğuk savaş döneminin söylemleriydi. Sol için kullanılan sözlerdi. Hedefte HDP ve CHP vardı. Bu söylemlerle geçmişe dair hatırlatmalar yapılıyordu.
Gençlere gelince;
Yükseköğrenimdeki gençlere bir defaya mahsus olmak üzere cep telefonu ve bilgisayar ediniminde vergi muafiyeti sağlamak ve aylık 10 GB ücretsiz internet vaat edildi,
Genç işsizliğini azaltma vaadi de verildi ve üniversiteli gençlere verilecek Gençlik Kartı’yla tiyatro ve sinemalara ücretsiz veya indirimli giriş sağlanacağı söylendi.
Benzer vaatlerle gençlere de somut sözler verildi.
Yandaş medya, TRT, AA ve RTÜK
Medyanın büyük bölümü iktidarın tekelinde, iktidarın yalanlarını pompaladı.
TRT devlet televizyonu olduğunu bir kenara bırakarak, Anadolu Ajansı devlet ajansı olduğunu unutarak, RTÜK de tarafsızlığı sağlayacak işlevini yerine getirmeyerek ve tam tersine muhalif medya kanallarına cezalar yağdırarak, muhalefet üzerinde iktidarın baskı ve sindirme aracı oldular.
Deprem etkisini incelediğimizde;
6 Şubat'ta Kahramanmaraş merkezli depremlerin ardından 11 ilimizdeki 14 milyon kişi afetten etkilendi.
Deprem alanına ulaşmakta geç kalındı ve büyük öfke oluştu.
Herkes bu öfkenin seçimde de sele dönüşeceğini düşündü.
Ancak öyle olmadı.
Depremden sonra şöyle bir değerlendirme yapmıştım:
İktidarın depremde yaşattığı ilk günlerin sorunları bir süre sonra devletin yaraları sarmasıyla unutulacaktır. Sadece yaşamını kaybeden insanların büyükşehirlerdeki ikinci derece akrabalarının, arkadaşlarının öfkeleri ve tepkileri dinmeyecektir.
Anadolu’da “ölenle ölünmez” derler.
Ölen ölmüştür (Allah rahmet eylesin), kalanlar; yer, yurt, yaşam savaşı, gelecek kaygısına düşerler.
Bu konulardaki ihtiyaçları da ancak ve ancak devlet karşılayabilir.
Bireysel yardımlar ve belediyelerin yardımları bir yere kadardır.
Devlet olaya el koyar ve gereğini yapar.
Nitekim öyle oldu. Devlet bir süre sonra olaya el koydu ve depremzedelere, “biz size sahip çıkıyoruz, çıkacağız” dedi. Yer, yurt, yiyecek, içecek, giyecek sağladı. Nakit yardımlar yaptı. Evlerinin hızla yapılacağını söyledi, ilk temelleri attı. Bir yıl içinde 650 bin konut yapılması vaat edildi.
Bunu, bildiğimiz büyük ağları ile yaptı ve seçimde nasıl davranacaklarının da denetim altında olduğunu gösterdi.
Çok üzüldüğümüz o insanların başka çareleri yoktu.
Uzun süredir yapılan propagandanın sonucuyla devletle Recep Tayyip Erdoğan da eşleşmişti.
Dolayısıyla devlete dayanma, Erdoğan’a bağlılık haline geldi.
Seçim sonuçlarına baktığımızda da bunu görmüş olduk.
Büyükşehirlerdeki ikinci derece akrabaların, arkadaşların öfkeleri ve tepkilerinin dinmediğinden de eminim.
Süreçte etkili olan diğer siyasi gelişmeler;
İktidar, AKP, MHP ve Cumhurbaşkanı olarak Erdoğan, baştan beri, ilk turda kazanamama durumunu da gözeterek, seçmenlerinde bir yenilgi duygusu oluşturmamak adına ve belki de başka amaçlarla (komplo teorilerinde anlatılan derin hesaplarla) “ikinci tur” stratejisi kuruyorlardı.
Bu stratejinin hayata geçmesi için olası birkaç gelişmenin olması gerekiyordu.
Bunlardan biri İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener’in 6’lı Masa’dan kalkmasıydı ve gerçekleşti.
Geri dönmesine rağmen masadan kalkmanın yarattığı kırılma giderilemedi.
Diğer gelişmeler, Muharrem İnce ve Sinan Oğan’ın 100 bin imza toplayarak aday olmalarının sağlanmasıydı, bu ikisi de oldu ve imzaların toplanması sürecinde iktidarın el attığı çok net bir şekilde anlaşıldı.
Dolayısıyla, detaylarına girmeyeceğim, hepinizin bildiği olaylarla ikinci tura kalınması sağlanmış oldu.
İktidar, açık veya gizli anlaştığı veya güdülediği aktörlerle bu sonucu almayı da başardı.
14 Mayıs Sonrası
14 Mayıs’tan itibaren, alınan seçim sonuçları, sonuçların değerlendirilmesi ve ikinci tur stratejisinin oluşturulması açısından yaptığım değerlendirmeler ve önerilerimi içeren paylaşımlarım oldu.
Söz konusu dönemi, o paylaşımlarım üzerinden aktaracağım:
Seçimin hemen ardından şunları yazdım;
*
Düşüncemi soranlara,
İnsanımız;
Din ve milliyetçilikle bezenmiş "Büyük Türkiye" sunumunu terk etmedi,
Güç gördüğü odağın yanında kalmayı çıkarlarına uygun gördü,
Sol kültür ve söylemlerin karın doyurmadığına karar verdi,
Mevcut kaynakların herkese yetmeyeceğini düşündü...
30 yıl önceki yazımda, "sol, 'hepimiz eşit ve özgür olacağız ama bin yıl sonra' derken, sağ, 'her mahallede bir milyoner yaratacağız' diyordu ve insanlar 'o milyoner' olabilmek için bu fikrin etrafında yer almayı tercih ediyordu." diye yazmıştım.
Bu düşünce yapısı halen geçerli.
*
Parti anlatma bitti, artık herkes Kemal Kılıçdaroğlu'nu anlatacak.
Hep birlikte, Kemal Kılıçdaroğlu'nun, devleti herkes için daha iyi yöneteceğini, bu sistemi ve bozuk düzeni değiştireceğimizi, anlatabilmemiz gerekiyor.
Durumu değiştirebileceksek böyle değiştireceğiz.
Gerisi, Kemal bey ve iletişim ekibinin performansına, strateji ve taktiklerine kalmış durumda.
Artıda olabileceğimiz durum ise şu:
TBMM'ye seçilme savaşı bitti. Seçilen/seçilemeyen vekil adayları ile 6'lı Masa liderlerinin odaklanacakları tek şey artık Kemal beyin anlatılması.
*
Her seçimde en az %10, bazen %15 katılmaz. %10'luk kısmı sandığa getirmek neredeyse mümkün değil.
Getirebilirsek tabii ki getirelim.
Her seçimde % 1-2 geçersiz olur.
Bu sefer kolay bir pusula olacak bu rakam en aza düşer ama bu, geçersizlerin bizim olacağı anlamına gelmez.
*
Kemal bey, elinden gelenin en iyisini en iyi şekilde fazlasıyla yaptı.
Gerek CHP gerekse diğer bileşenlerdeki eksiklikleri hızla giderip 28 Mayıs'a odaklanmamız gerekiyor.
Oyların kayda geçmesinde bir manipülasyon olduğuna inanıyorum.
Buna engel olursak seçimi rahat kazanırız.
*
İstanbul demek Türkiye demek.
6'lı Masa partilerinin illerdeki yönetimleri İstanbul gibi sandıklarda organize olabilseydi Türkiye sonucu da İstanbul gibi olacaktı.
Bize 80 tane daha Canan başkan lazım.
Sandıklar açıldı,
MHP 10,1
Sinan Oğan 5,3
Sandıklar kapandı, oranlar aynı...
*
İstanbul - Anadolu (30 Şehir) Seçmen Sayısı Karşılaştırması
Farklı 30 il de seçilebilir, haritadaki görsel algılama kolay olsun diye böyle seçtim.
AKP ve MHP'nin önde olduğu Anadolu illeri olarak da düşünebilirsiniz.
2019 yerel seçimleri seçmen sayısı bazında paylaşıyorum.
*
"Erdoğan’ın oyları nasıl düşer?" diye yazmıştım.
Şimdi bu yazıyı, "Erdoğan'ın oyları neden düşmüyor?" diye tekrar okuyabilirsiniz.
*
Olaya biraz da tersten bakalım:
Demek ki toplumun en az %45'inin;
Alevilikle derdi yokmuş,
Kürtlerle derdi yokmuş,
Toplumun en az %45'i;
Terörist yaftasını ellerinin tersiyle ittirmiş,
Hakka, hukuka, adalete inanmış,
Özgürlük ve demokrasiye sahip çıkmış.
*
Seçim sonucu nedeniyle gencecik yaşında intihar eden Kübra'lar ölmesin, umudu olsun, hayaller kurabilsin ve mutlu yaşasın istiyorsak, görevimizi sonuna kadar yapacağız.
Gitmem, gelmem, oy vermem tepkilerinden vazgeçelim.
28 Mayıs'ta daha yaşanabilir bir Türkiye için oyumuzu kullanalım.
Kemal Kılıçdaroğlu'nu Cumhurbaşkanı yapalım.
*
Erdoğan, CNN'e verdiği mülakatta, "Bir seçimi ilk turda bitirmek yerine ikinci tura kalan bir kişi nasıl diktatör olabilir?" dedi.
Sırf bu lafı edebilmek için 49.5
"Biden'ın sizi devirmek istediğine gerçekten inanıyor musunuz?" sorusuna ise cevap vermedi.
*
YSK KESİN SONUÇLARI
Erdoğan - Kılıçdaroğlu - Fark
2 milyon 538 bin
Oğan ve İnce'nin oyları toplamı:
3 milyon 66 bin
Kullanılan toplam oy:
55 milyon 813 bin
Geçerli toplam oy:
54 milyon 796 bin
Geçerli oyların yarısı:
27 milyon 398 bin
(Aynı oranda geçerli oy olursa kazanmak için bu oy gerekiyor.)
Kılıçdaroğlu'nun ihtiyacı
2 milyon 803 bin
*
OĞAN'IN OYU NÖTR
KAZANMAK İÇİN NE YAPMALI
Oğan gereğinden fazla önemseniyor.
Sinan Oğan ve Ümit Özdağ ayrışabilir.
Oğan'dansa Özdağ ile anlaşılabilir.
O, parti oylarıdır daha kolay yönlenir.
Oğan, seçmenini taşıyamaz.
(Bu seçmen içinde, iç içe geçmiş olarak; Zafer partisi oyları, daha önce İnce'ye yönelen oylar, İYİ Parti'den Kılıçdaroğlu'na vermek istemeyenlerin oyları, bir miktar da Erdoğan'a oy vermek istemeyen MHP oyu olduğunu düşünüyorum).
Bu anlamda, yüzde 5'lik oyu, kabaca yarı yarıya dağılabilir.
NE YAPMALI
1- Mevcut %45 korunmalı.
Bunun için;
- CHP seçmeni bir an önce ayağa kaldırılıp tekrar harekete geçirilmeli.
- Kılıçdaroğlu'na oy veren İYİ Parti seçmeni kaybedilmemeli.
- Kılıçdaroğlu'na oy vermiş olan Kürt seçmen kaçırılmamalı ve tekrar sandığa gelmeleri sağlanmalı.
2- İYİ Parti'den Kılıçdaroğlu'na oy vermeyen (belki Oğan'a verilen) %3-4 oyun peşine düşülmeli.
Bu oylar Oğan'ın oyları içerisindedir ve oradan Oğan'ın şahsından bağımsız bir şekilde hedeflenerek kazanılmasının yollarına bakılmalı.
3- AKP’den oy alınmalı
Bunun için;
- Ali Babacan ve Ahmet Davutoğlu'nun AKP seçmenine; Erdoğan'ın çöküşte olduğunu, eski gücünün kalmadığını ve daha da gerileyeceğini, ekonominin battığını, daha da batacağını, iktidarın mutlaka değişeceğini ve değişime şimdiden uyum sağlamak üzere kendilerine katılmaları için bu seçimin çok önemli bir fırsat olduğunu, kazandıkları milletvekilleriyle parlamentoda da temsil edilecekleri için her türlü haklarını savunabileceklerini anlatmaları gerekiyor.
4- Muhafazakar dindar seçmenden oy alınmalı.
Bunun için;
Saadet Partisi lideri Temel Karamollaoğlu'nun, kazandığı milletvekilleriyle sahaya çıkıp Kemal Kılıçdaroğlu'nu anlatması,
Yine, gelecekte gerek kazanımlarının korunacağını gerekse dini değerlerin gerektiği gibi var edileceğini ve yaşatılacağını, gerçek zeminine oturtulacağını anlatması gerekiyor.
SONUÇ OLARAK
%45 elde tutulabilirse,
Oğan'ın oylarının yarısı alınabilirse,
Geriye 1 milyon 300 bin oy ihtiyacı kalıyor.
Babacan, Davutoğlu ve Karamollaoğlu'nun bu oyu mutlaka getirmeleri gerekiyor.
Geri kalan, "katılım", "geçersiz oy" vb. rakamlardan gelecek oy hesaplarını hayalci buluyorum (bunun nedenini daha önceki tweetlerimde anlatmıştım, tekrar etmeyeceğim).
*
"CHP, muhafazakar illerde, Karadeniz’de ve Kürt illerinde oy artırırken geleneksel olarak yüksek oy aldığı laik ve ulusalcı şehirlerde oy kaybetti." diyor Yıldıray Oğur.
Yazıdaki tablolar ve rakamlar önemli.
Seçimi analiz etmek için iyi bir yazı olmuş.
*
Sinan Oğan için tahminim:
Oğan Aliyev ile çok yakın.
MHP ile bu konuda bir ayrımı var.
Aşağıdaki görsellerden anlayabilirsiniz.
İlham Aliyev, Erdoğan için her şeyi yapar.
Devlet yönetimi açısından mayaları aynı.
Dolmabahçe görüşmesinde şöyle bir konuşma geçmiş olabilir:
- İlham beyle de görüştük,
- Seni Bahçeli sonrası MHP'ye hazırlayacağız,
- Gençsin, güzelsin, vaktin var.
- Sana maddi-manevi destek de olacağız.
- Devlet arkanda olacak.
- Muhalefeti birkaç gün daha oyala ve hafta başında da bize desteğini açıkla.
Hadi yolun açık olsun...
Oğan buna "hayır" demez.
*
Planı Anlamak
Oğan dün gece "Plana sadık kal." diye kendi kurgusunun işaretini veriyor.
Oğan'ın muhalefete destek olacağı beklentisi, kararın böyle olmadığı görüldüğünde tekrar psikolojik gerileme yaratır.
İşimize bakalım.
Oğan'ın planı seçim öncesinden başladı.
2. Tur Stratejisi'nin parçası olarak aday yapıldı.
Bunu defalarca da söyledi "seçim ikinci tura kalmalı" dedi.
Kendisine verilen ikinci tur rolünü de "plana sadık kalarak" oynuyor.
Tekrar ediyorum: "Oğan, oyları açısından nötr."
Oğan'ı ikinci tur hesaplarımızdan çıkaralım.
Onsuz başarmak zorundayız.
*
MHP seçmenine sesleniyorum:
Erdoğan sizi kandırıyor, bu seçimi de aştığında ve tekrar gücü ele aldığında, sizi hızla çürütecek ve sistemin dışına itecek.
Türkçüyüm, milliyetçiyim diyenlerin siyasal İslamcılarla işi olmaz.
Erdoğan, Atatürk düşmanı siyasal İslamcı karşı-devrimcilerin başıdır:
“Demokrasi bir tramvaydır, gittiğimiz yere kadar gider, orada ineriz.” ve “Demokrasi amaç değil araçtır.” diyen adamdır.
Bir gün gelecek sizinle işi bitecek, o gün kapıya konulacaksınız.
Gelin; demokrasiye, hakka, hukuka, adalete, bağımsızlığa, cumhuriyet ve değerlerine, Atatürk'e ve kurucu ilkelerimize hep birlikte sahip çıkalım.
CHP kurucu partidir, aksi düşünülemez.
Siyasal İslamcıların sahte oyunlarına alet olmayın.
"Biz yönetiyoruz" sanıyorsunuz.
Yanılıyorsunuz.
Vakit varken gereğini yapın.
Son dönemeçteyiz.
*
"Milletin İstiklalini Yine Milletin Azim ve Kararı Kurtaracaktır."
Mustafa Kemal Atatürk
Arkadaşlar kimseden bir şey beklemeyin.
Sandıklara gideceğiz, oyumuza sahip çıkacağız; bağımsızlığımızı, özgürlüğümüzü, demokrasimizi ve geleceğimizi azim ve kararlılığımızla kurtaracağız.
*
Kazanamadı,
Kazandırmamak elimizde
Erdoğan, her türlü; planlama, düzenleme, baskı, devlet güçleri, medya kandırıcıları ve yabancı seçmenleri ile son seçimde aldığı oyun %3 altına indi ve seçimi kazanamadı.
Erdoğan'ın 2018 CB Seçimi Oyu
%52,59
2023 CB Seçimi İlk Tur Oyu
%49,52
Sandığa gidersek sonuç alırız.
Kimse vazgeçmesin.
*
Kapatacağım dediği cehennemin kapısından içeri girmeye hazırlanıyor
"Türk milletinin geleceği, ülkemizin birlik ve bütünlüğü ile istikrar..." diyor.
Bu kimin dili anlamışsınızdır:
Yoksullukta, hırsızlıkta, arsızlıkta, yalanda, talanda, soygunda, vurgunda istikrar isteyenlerin, devletin bekası sosuyla süsledikleri sahte dil.
Daha dün pazarlık maddelerini açıklıyor, "Cumhurbaşkanlığı Yardımcılığı varken bakanlığa neden razı olalım?" diyordu, tepkiler çoğalınca şimdi "ilke" demeye başlamış.
Sinan Oğan'ın da biteceği
Biz hazırız.
*
Arkadaşlar laftan çok rakamlara bakalım.
Çok az yüklenmeyle bu işi bitirebiliriz.
Köylerde muhtar ve imam işbirliği ile öndeler ama kırsaldaki seçmen sayısı büyükşehirlere göre çok daha az.
Köyde çözüm bulamıyorsak oy depolarımız olan büyükşehirlere asılıp genç ve kadın seçmenler üzerinde yoğunlaşırsak bu işi bitirebiliriz.
İstanbul seçmen sayısı ile 30 il karşılaştırmasını da örnek olarak tekrar paylaşıyorum.
*
22 Mayıs - 17.26
O An Geldi
OĞAN BİTTİ
Boş boş konuştu, "Erdoğan" dedi.
@DrSinanOgan
*
Bi'tane aptala yatan, şark kurnazı çakma gazeteci, düşkün zavallı, diğer tarafta göz göre göre yalan olduğu belli olan cümlelerle milleti cahil kabul edip kandırmaya oynayan 5 günü kalmış Cumhurbaşkanı...
Erdoğan, yandaş zavallı Abdulkadir'in çanak sorusuna, "Kılıçdaroğlu'nun Kandil'dekilerle video çekimleri var. Bunları yayınladılar. 'Haydi, haydi' türü. Ama montaj ama şu ama bu..." diye cevap veriyor.
*
Eyy YSK, yine ne Çeviriyorsun ???
Bahçeli gibi soralım:
NE YAPMAYA ÇALIŞMAKTASINIZDIR
YSK, seçimi izleyen ilk günlerde resmi internet sitesinde, "sandık sonuçları ve tutanaklara yurttaşların erişilebileceğini" duyurdu ama ana sayfadaki kısa yol halen çalışmıyor.
Tıklayınca, "14 Mayıs 2023 Cumhurbaşkanlığı ve 28. Dönem Milletvekili Genel Seçimlerinin sonuçları resmi olarak açıklandığında sayfamız aktif olacaktır." mesajı çıkıyor.
Resmi sonuçlar açıklandığı halde sayfaya erişilemiyor.
Bu arada, 2018 yılı seçimlerine ilişkin sonuçlara erişim de olanaksız hale gelmiş durumda.
*
Kıbrak zekânın ürünü...
Erdoğan, sahtekârca montajlanan ve Cumhurbaşkanlığı makamını alaşağı ederek hiç utanmadan mitinglerde halka izlettiği Kılıçdaroğlu videosu için "5 saniyelik, kıvrak zekânın ürünü" dedi.
*
Ayhan Ogan denen AKP kandırıcısı yalayıcı, Doğu ve Güneydoğu halkını PKK'lı terörist ilan etti.
Herkesi cahil yerine koyan bu, kurnaz sahtekâr takımı seçimi kazanıp yeşil Amerikan dolarlarıyla mutlu yaşamlarını sürdürmek için her türlü kötülüğü yapmaya hazırlar.
Bu milleti ayrıştıramayacaksınız.
Bunu öğrenin artık.
Deniz bitti.
Bittiniz.
*
Seçmen sayısındaki anormallikler
2018 - 2023 arasında 900 bin civarı, vatandaşlık verilen seçmen olduğunu öngörebiliriz.
2007 - 2011 arasındaki 7 milyon 600 bin civarı seçmenin de 2010 referandumu ve 2011 Genel Seçimini belirlediğini düşünebiliriz.
Adam hep kazanıyor...
*
Pilot kıyafeti giymeyle uçulmuyor
Daha önceki tweetlerimde, "Erdoğan'ın bu süreçlerde, en iyi durumda olduğu 2018 CB seçiminde aldığı en yüksek oy %52,59 ve bunun üzerine çıkma ihtimali yok..., aksine geriledi..." diye yazmıştım.
Alamadı, geriledi...
Her türlü güç ve oluşumla %49,52 aldı ve seçilemedi.
Şu anda en az %50,48 bizim tarafımızda diyebiliriz.
Bunu %51 ve üzerine çıkarabiliriz.
Hadi asılalım. ✊
*
25 Mayıs
Süleyman Soylu, “Oy ve Ötesi”ni hedef aldı. Gönüllülerin sandığa sokulmamaları çağrısında bulundu.
Sokulmasın ki toplu oy kullanılsın, sokulmasın ki hileli sayım olsun, sokulmasın ki tehditle sandığa oy girsin!
Barış Terkoğlu
*
AKP trolleri günlerdir algı yapıyorlar yurtdışında sandıkları patlattık diye, videolar görseller yayınlıyorlar
Yüksek Seçim Kurulu, dün gece itibarıyla yurt dışı temsilcilik ve gümrüklerde oy kullanan seçmen sayısının toplam 1 milyon 889 bin olduğunu açıkladı.
Yurtdışında oy kullanımı bitti. Gümrüklerde ise 28 Mayıs'a kadar devam edecek (düşük miktarda bir ilave olacaktır).
Seçimin ilk turunda 1 milyon 839 bin 461 seçmen sandığa gitmişti.
Toplam yurtdışı seçmen sayısı:
3 milyon 423 bin 759
Hayatları yalan, hayatları algı, hayatları sahtekârlık.
Yurtdışında Kılıçdaroğlu'nun önceki seçime göre oy arttırma ihtimalinden de söz ediliyor.
*
Yeşil Sol, kararını verdi
Mithat Sancar, "Sandığa gidelim, sandığı koruyalım ve bu Saray rejimini değiştirelim." dedi.
Böylece, Ümit Özdağ tartışması da sona ermiş oldu.
*
Gençlere
Sevgili genç arkadaşlarım,
Bana 2 dakikanızı ayırıp aşağıdaki notları okur musunuz.
Sonra da yorum kısmına değerlendirmelerinizi yazmanızı istiyorum. 🙂❤
...
Gençlerin oluşturduğu kitleyi homojen bir yapı gibi değerlendirmek doğru değil ama mümkün olduğunca ortak gereksinimlerini ele almaya çalıştığımda ne yapılması gerektiğiyle ilgili bir tanımlama yapabiliyorum.
Yeni iktidarın erkine sahip olacak olan, yapabilirliği ve karar verme yetkisi ile gençler için somut hedefler ortaya koymak durumunda olan Cumhurbaşkanı adayımız sayın Kemal Kılıçdaroğlu'nun ağzından şöyle bir söylem hayal ediyorum:
Sevgili gençler;
Geleceği dünün gözleriyle göremezsiniz,
İş, aşk ve gelecek umudu beklemekten yoruldunuz, biliyorum,
Hayata tutunmak istiyorsunuz biliyorum,
Yurtdışında okuma hayali kuruyorsunuz biliyorum,
Ekonomik kaygılar içindesiniz biliyorum,
İtirazınız var biliyorum,
Hak, hukuk ve özgürlük istiyorsunuz biliyorum,
Hayat tarzınıza ve kimliklerinize saygı duyulmasını istiyorsunuz biliyorum,
Ahkâm kesmiyorum, sizi anlıyorum;
Sizinle şeffaf iletişim kuracağım,
Sizleri karar alma süreçlerine katacağım,
Sizlere saygı gösterilmesini sağlayacak kültürel ortamı oluşturacağım,
Sadakati değil, liyakati, hakkaniyeti esas kılacağım,
Size;
Nitelikli bir eğitim sistemi inşa edeceğim,
Yurt/ev kira yardımlarını arttıracağım,
Yemek ve ulaşım ücretlerini düşüreceğim,
Eğitim giderlerinizi destekleyeceğim,
Hepinize; özgür, sınırsız ve ücretsiz internet bağlantısı sağlayacağım,
Sizi 21’nci yüzyıl yetkinlikleriyle donatacağım,
Size iş yaratacağım,
%25 olan genç işsizliğini azaltacağım,
İş ve özel yaşam dengesini kurmanız için gereken geliri kazandıracağım,
Emeğinizin değerinin bilinmesini sağlayacağım,
Yüzde 86'nız genç yaşınızda borçlu yaşıyorsunuz, sizlere nefes aldıracağım, sizleri rahatlatacağım,
Sizleri ailenizden yardım almadan yaşayabileceğiniz Türkiye’ye taşıyacağım,
Düzenli çalışma saatleri, düzenli bir maaş ve tatil hakkı için düzeni yeniden kurgulayacağım,
"Sizin kuşak kurtaracak bu ülkeyi, bu dünyayı." diyorlar ya size...
Hayır, ben size kurtarmanıza gerek kalmayacak bir ülke bırakacağım.
Değerlerimizi öne çıkaracağım ve yurdumuzu daha iyi yaşanabilir bir yer yapacağım.
Size söz
Sözümden dönmeyeceğim.
Ne dersiniz 🙂
@kilicdarogluk
Kemal beye bunu önerebilirim. 🙂🖐
*
Muharrem İnce 'Kılıçdaroğlu'na oy vermek içimden gelmiyor' dedi."
İsmail Küçükkaya
YUH
Muharrem ince kendini "Her Dediği Çıkan Adam" diye lanse ediyor.
Oysa, "Hiçbir Dediği Diğerini Tutmayan Adam" demek daha doğru.
Kılıçdaroğlu'na, "Beni Cumhurbaşkanı adayı yap bir daha karşına çıkmayacağım." dedi, seçilemeyince karşısına çıktı.
Seçimde kaybetti, tekrar Cumhurbaşkanı adayı olmak istedi, olamayacağını anlayınca ayrıldı, parti kurdu.
"6'lı Masa beni aday göstersin." dedi, gösterilmeyince, "Bunlar fetöcü, PKK'cı." dedi.
"Kılıçdaroğlu kendisi aday olursa karşısında aday olmam, başkasını yaparsa olurum." dedi, Kılıçdaroğlu aday olduğu halde o da aday oldu.
Millet İttifakı'nın Ankara Tandoğan mitingi konusunda, “Benimle mitinge katılım konusunda kimse konuşmadı. Benim de haberim yok ama sosyal medyada paylaşılıyor.” dedi, şimdi ise Kılıçdaroğlu aradı mitinge çağırdı, Erdoğan aradı annemi sordu, "Senin için ne yapabilirim." dedi diyor.
"İkinci tura kalamazsam Kılıçdaroğlu'nu desteklerim." dedi, şimdi yine kıvırıyor.
Eyy Muharrem bi' insanol be kardeşim.
*
27 Mayıs
"Hak Hukuk Adalet ve Demokrasi" diyen herkes Kılıçdaroğlu'nda birleşti.
Kılıçdaroğlu, Türkiye'nin birleştirici gücü olacak.
Demirtaş’ın tweeti…
*
Bu sistemde Parlamento çoğunluğunun hiç önemi yok
Ağustos 2022'de bu konuda yazdıklarım aşağıda:
“İktidar = Cumhurbaşkanı”
Anayasa şöyle diyor:
Cumhurbaşkanı'nın görev ve yetkileri ile nitelikleri…, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın 8, … 104, … maddelerinde belirtilmiştir.
Yürütme Yetkisi ve Görevi (Madde 8)
Yürütme yetkisi ve görevi, Cumhurbaşkanı tarafından, Anayasa'ya ve kanunlara uygun olarak kullanılır ve yerine getirilir.
Görev ve Yetkileri (Madde 104)
…
Cumhurbaşkanı Devletin başıdır. Yürütme yetkisi Cumhurbaşkanı'na aittir.
Cumhurbaşkanı, yardımcıları ile bakanları atar ve görevlerine son verir.
Üst kademe kamu yöneticilerini atar, görevlerine son verir ve bunların atanmalarına ilişkin usul ve esasları Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle düzenler.
Yabancı devletlere Türkiye Cumhuriyeti'nin temsilcilerini gönderir, Türkiye Cumhuriyeti'ne gönderilecek yabancı devlet temsilcilerini kabul eder.
Milletlerarası antlaşmaları onaylar ve yayımlar.
Milli güvenlik politikalarını belirler ve gerekli tedbirleri alır.
Türkiye Büyük Millet Meclisi adına Türk Silahlı Kuvvetleri'nin Başkomutanlığını temsil eder.
Türk Silahlı Kuvvetleri'nin kullanılmasına karar verir.
Cumhurbaşkanı, yürütme yetkisine ilişkin konularda Cumhurbaşkanlığı kararnamesi çıkarabilir.
…
Cumhurbaşkanı’nın tek başına yapamayacağı işler ise aynı maddede şöyle düzenlenmiş:
“Anayasa'nın ikinci kısmının birinci ve ikinci bölümlerinde yer alan temel haklar, kişi hakları ve ödevleriyle dördüncü bölümde yer alan siyasi haklar ve ödevler Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle düzenlenemez.”
Bütçe konusunda ise,
Anayasa bütçe kanun teklifi ile kesin hesap kanun teklifini görüşme ve kabul etme görevini TBMM’ye vermektedir. Bütçe kanun teklifi önce Bütçe Komisyonu'nda elli beş gün içinde görüşülüp kabul edilmekte sonra Genel Kurul’da görüşülüp mali yılbaşına kadar karara bağlanmaktadır. Bütçe görüşmeleri sırasında milletvekilleri Genel Kurul'da gider artırıcı veya gelirleri azaltıcı önerilerde bulunamamaktadır...
Bütçe Kanunu'nun süresinde yürürlüğe konulamaması halinde geçici bütçe kanununun çıkarılacağı, geçici bütçe kanununun da çıkarılamaması durumunda yeni bütçe kanunu kabul edilinceye kadar bir önceki yılın bütçesinin yeniden değerleme oranına göre artırılarak uygulanacağı düzenlenmektedir.
Dolayısıyla, esasta bütçe ile ilgili de büyük bir bağımlılık bulunmamakta. En kötü ihtimalle (kendi belirleteceği) yeniden değerleme oranıyla bütçesini arttırarak devam edebilmekte.
Bu bilgiler ışığında, şimdi öncelikle şunu sormak istiyorum:
“Cumhur İttifakı, AKP ve MHP, parlamento çoğunluğunu kaybettiği (300’ün altına düştüğü) halde, muhalefetin de Anayasa değişikliği için (tüm farklılıklarıyla uzlaşabilecekleri) 400 milletvekiline ya da referanduma gitmek üzere 360 milletvekiline ulaşamadığı durumda, Erdoğan tekrar cumhurbaşkanı olarak seçilirse, iktidarını ayakta tutabilmek için başka bir deyişle devleti yönetmek için, yürütmek için TBMM kararları anlamında neye ihtiyaç duyacaktır?”
Bana göre, “hiçbir şeye”.
*
CHP Milletvekili Ali Şeker, Urfa'nın Eyyübiye ilçesinde sandıktaki usulsüzlüklere itiraz ettiği için darp edildi.
Ali Şeker, ilk turda bütün oyların kullanıldığı ve tek adayın çıktığı Karaali köyünde kadınların yerine oy kullanılması gibi usulsüzlüklere itiraz ettiği için müşahitlerle darp edildi, telefonları kırıldı.
Direne direne kazanacağız.
Ali Şeker ve müşahitlerimize geçmiş olsun.
28 Mayıs ve Sonrası
*
28 Mayıs - 19:57
Şimdi, ekonominin kimin elinde patlayacağını ve vaatlerin akıbetini izleyeceğiz.
Gerçeklerle yalanları tartacağız.
Yeni hedef yerel seçimler.
Toplum halen ortadan ikiye bölünmüş vaziyette.
Halkın yarısı; "Hak, Hukuk, Adalet, Demokrasi ve Özgürlük" demeyi sürdürüyor, sürdürecek...
Kılıçdaroğlu'nu, oyun kuruculuğu ve süreçteki performansı nedeniyle kutluyorum.
*
Erdoğan’ın ilk turdaki oyu çok az arttı ama muhalefette olan ve Kılıçdaroğlu'na oy verebilecek seçmen seçime yeterince katılmadı.
Kesin sonuçlar açıklandığında Erdoğan İlk Turda aldığı oyu yaklaşık 500 bin kadar arttırarak seçimi bitirecek.
Kılıçdaroğlu ise yaklaşık 900 bin arttırarak bitirecek.
İlk Turda;
Recep Tayyip Erdoğan yurt içinde 26 milyon 86 bin 102, yurt dışında 967 bin 180, gümrük kapılarında 80 bin 567 olmak üzere toplam oyların 27 milyon 133 bin 849'unu aldı.
Kemal Kılıçdaroğlu yurt içinde 23 milyon 873 bin 749, yurt dışında 665 bin 111, gümrüklerde 56 bin 318 olmak üzere toplam 24 milyon 595 bin 178 oy aldı.
*
İstanbul, Ankara ve İzmir'in kesine yakın sonuçları.
*
"Siz kaybetmediniz, biz kazandıramadık." Mustafa Sarıgül
Günün en anlamlı sözü 😔
*
Seçim sonucu kıyas tabloları – AREA
Küçükşehirler Büyükşehirleri dövmüş...
*
Erdoğan özellikle İstanbul, Ankara ve İzmir’de kaybetti.
Bölgelere oyların yüzdeleri şöyle:
Kılıçdaroğlu; Ege yüzde 57.75, Marmara yüzde 50.41, Akdeniz yüzde 50.78, Güneydoğu Anadolu yüzde 50.5
Erdoğan; İç Anadolu yüzde 54, Karadeniz yüzde 65 ve Doğu Anadolu yüzde 54
Erdoğan adeta kırsal alanın temsilcisi durumuna düştü.
@cumhuriyetgzt
*
Seçmenin %80'i kentlerde yaşıyor:
Kentlerde;
Kılıçdaroğlu %51
Erdoğan %49
Seçmenin %20'si kırsalda yaşıyor:
Kırsalda;
Kılıçdaroğlu %35
Erdoğan %65
Toplam seçmende;
Kılıçdaroğlu %47,8
Erdoğan %52,2
*
Geçerli oy kullanan 53 milyon seçmenin 40 milyonunun bulunduğu "30 Büyükşehir"e bakarsak,
Kılıçdaroğlu;
İlk 3 ilin toplamında
1 milyon 464 bin oy önde,
İlk 10 ilin toplamında
760 bin oy önde,
İlk 20 ilin toplamında
810 bin oy önde,
İlk 30 ilin toplamında
Başa-baş.
Geriye kalan 13 milyon seçmenin yaşadığı "50 Şehir" toplamında ise,
2 milyon 290 bin geride (Toplam Fark).
Bunun yarısı olan 1 milyon 150 bin oy yer değiştirdiğinde seçimi kazanıyorduk.
*
Yalnız değiliz, on milyonlarız ✊
Güçlüyüz, daha da güçleneceğiz.
35 milyon 38 milyona karşı
Nasıl mı?
85 milyon nüfusumuz var.
Seçime katılmayanların oranı %14,
Nüfusa oranlarsak 12 milyon kişi SEYİRCİ durumunda.
Kalıyor 73 milyon insan.
Seçim sonucu oranında pay edersek,
35 milyon insan DEĞİŞİM'den yana,
38 milyon insan MEVCUT durumun devamından yana.
*
30 Mayıs
"Seçim dönemi boyunca söylemedikleri yalan kalmadı; siyaset tarihimizin en rezil kampanyasını yürüttüler." RTE
*
1 Haziran - 20:23
Strateji mi istiyorsunuz...
'Eldeki Kuş' mu, 'Daldaki Kuş' mu?
Gelin stratejik bir hamle yapalım.
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, 4 Mayıs 2021'de 'Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi' - 'Türk Tipi Başkanlık Modeli' olarak adlandırdığı yeni sistemi, eksikliklerini gidermek amaçlı düzenlemek üzere 100 maddelik bir anayasa taslağı açıkladı.
Açıklamasında şunları söyledi:
"Darbeci bir özelliğe sahip ve parlamenter sistemin mantığına göre yapılmış mevcut Anayasa ile 15 Temmuz hain darbe teşebbüsü sonrası yönetim hayatımıza giren Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi yani Türk Tipi Başkanlık Modeli arasında; onarımı, tamiri ve telafisi imkansız bir çelişki ve uyumsuzluk yumağı söz konusudur. Bu çelişkinin yeni bir anayasa marifetiyle süratle aşılması acildir, elzemdir."
Buradan yola çıkarak,
Devlet Bahçeli'nin, MHP'nin kurumsal kimliğiyle 2 yıl önce Mayıs 2021'de açıkladığı 100 maddelik anayasa değişikliği önerisini değerlendirmeye alabileceğimizi açıklayabilir,
Gerekçe olarak da:
"14 Mayıs 2023 seçiminde oluşan parlamento çoğunluğunun, anayasa değiştirmeye yetmemesi ve bu anlamda halkımızın tercihinin bu değişime henüz ön açmaması nedeniyle, ileriki yıllarda elde edilecek parlamento çoğunluğuna kadar Parlamenter Sistem önerimizi donduruyoruz." diyebiliriz.
Dolayısıyla, en az 5 yıl geçemeyeceğimiz, 5 yıl sonra kazansak ve parlamento çoğunluğunu elde etsek bile (ki hepsi teori), birkaç yıl daha alacak bir süreç ile en az 8 yıllık, belki 15 yıllık (ki artık hiç olmayabilir) bir bekleme sürecinde Erdoğan'ı, MHP'nin önerisinde yer alan değişikliklerle daha denetlenebilir bir sistemle zapturapt altına alabiliriz.
Ne dersiniz?
Not: MHP'nin 2 yıl önce açıkladığı (sonradan rafa kaldırdığı) anayasa değişiklik metnini mutlaka ve hızla incelemelisiniz.
*
Sabahtan akşama 'terörist' dediğiniz adam TBMM'yi yönetecek.
N'olcak şimdi...
Yeşil Sol'un Meclis Başkanvekili olarak belirlenen Sırrı Süreyya Önder üç haftada bir Meclis’i yönetecek.
*
Eleştiri haktır da, terbiyesizliğe gerek var mı...
Fatih Altaylı Kemal Kılıçdaroğlu'nu eleştirdi, "Oraya ismini anmak istemediğim ama çalışkanlığı ve Merzifonlusu ünlü bir canlıyı bağlasa idiniz, o da zaten ikinci turda en az yüzde 48 alırdı." diye yazdı.
*
Yok öyle umutları yitirip
Karanlıklara savrulmak,
Unutma,
Aynı gökyüzü altında
Bir direniştir yaşamak.
Sevgi ve özlemle ❤
*
SONUÇ
Ekonomi önemsizleştirildi,
Bunlar dinsiz ve ahlaksız kavramı üzerinden yüründü,
CHP ve HDP terörist olarak tanımlandı,
İYİ Parti, CHP, DEVA, GELECEK fetöcülükle yaftalandı,
Beka kavramı öne çıkarıldı,
Büyük Türkiye güçlü lider algısı yerleştirilmeye çalışıldı,
Ayrıca,
Devletin tüm güçleri ve olanakları sınırsızca kullanıldı,
Yandaş medya, TRT, Anadolu Ajansı ve RTÜK muhalifleri sindirmek için bir sopa gibi kullanıldı,
Seçim kanunuyla küçük muhalif partiler sınırlı alana sıkıştırıldı,
HDP, kapatma davasıyla köşeye sıkıştırıldı ve yeni bir partiyle seçime girmeye zorlandı, sandık kurullarında yer almaları önlendi,
Seçim güvenliğinde CHP’nin sanıklarda yalnız bırakılması sağlandı,
İnsanımız;
Din ve milliyetçilikle bezenmiş "Büyük Türkiye" sunumunu terk etmedi,
Güç gördüğü odağın yanında kalmayı çıkarlarına uygun gördü,
Sol kültür ve söylemlerin karın doyurmadığına karar verdi,
Mevcut kaynakların herkese yetmeyeceğini düşündü...
留言