top of page
Ara

YaTay Zekâ

Yazarın fotoğrafı: Bülent GürsoyBülent Gürsoy

Yazıma YaPay Zekâ’dan söz ederek başlayacağım sonrasında da Yatay Zeka’yı anlatmaya çalışacağım.


YAPAY ZEKÂ


Future of Life Enstitüsü (FLI), Ocak ayında (2017), Calfornia’nın Asilomar sahilinde “Faydalı Yapay Zekâ”başlıklı bir konferans düzenledi.


Yapay Zekâ Konferansı’na; Ray Kurzweil (Google), Nick Bostrom (FHI/Oxford), Elon Musk (Tesla/SpaceX), Eliezer Yudkowsky (MIRI), Demis Hassabis (Deep Mind), Jaan Talinn (CSER/FLI), Yann LeCun (Facebook/NYU) gibi isimler katıldı.


Asilomar AI Principles” adı altında Yapay Zekâ geliştirilmesi sürecine rehberlik edeceği belirtilen 23 ilke belirlendi ve yayınlandı.


Yaklaşık 900 kadar Yapay Zekâ ve robotik uzmanı ile içlerinde özellikle bu konudaki endişelerini dile getiren Stephen Hawking ve Elon Musk’ın da bulunduğu farklı alanlarda uzmanlığı olan 1500’e yakın kişi bu ilkelerin altına imza attılar.


Kabul edilen ilkelerin esasını oluşturan ilk maddesini ( 1. Madde) ve son maddesini (23. Madde) paylaşacağım:


1. Madde “Araştırmanın Amacı”: “Yapay Zekâ araştırmalarının amacı yönetimsiz bir zekâ değil, faydalı bir zekâ yaratmak olmalıdır”.


23. Madde “Ortak Fayda”: “Yapay Zekâ sadece geniş olarak paylaşılan etik değerlere hizmet amacıyla geliştirilmeli ve bir devlete ya da örgüte değil, tüm insanlara faydalı olmalıdır”.


YATAY ZEKÂ


Türkiye Cumhuriyeti Milli Eğitim Bakanlığı, evrensel birliktelikle YAPAY ZEKÂ ilkelerinin belirlemesini takiben, tahminen bu gelişmelerden geri kalmamak için derhal, YATAY ZEKÂ geliştirmek amacıyla, 2018-2019 eğitim-öğretim yılından itibaren topyekûn geçiş kararı alındığını belirttiği müfredata (mealen) şu esasları koydu:


1- “Müfredatın Amacı”: “Yatay Zekâ araştırmalarının amacı yönetimsiz bir zekâ değil, yönetimli bir zekâ yaratmak olmalıdır”.


2- “Ortak Fayda”: “Yatay Zekâ, dinî ve sadece Sünni-İslami düşünceye bağlı kesimler tarafından paylaşılan etik değerlere hizmet amacıyla geliştirilmeli, devletin başı (halife/hükümdar) ve örgütüne faydalı olmalıdır”.


MEB bu iki temel ilkeden yola çıkarak, yaratacağı Yatay Zekâ’nın alt yapısını oluşturmaya hangi temel tez ve teorilerle hazırlandı ve söz konusu altyapıda nelere yer verdi, bunlara bakalım:


Milli Eğitim Bakanı İsmet Yılmaz, müfredat değişikliğine gerekçe olarak önce, “sadeleştirme” tezini sundu ve yapılan çalışmanın “müfredatın içeriğinin hafifletilmesi amacını taşıdığı”nı öne sürdü.


Ancak,


“Sadeleştirme” uygulamalarında, doğrudan; bilim, felsefe, tarih ve sanat dersleri hedef tahtasına konuldu ve din ağırlıklı içerikler artırılarak pozitif bilimlerin öğretimi geriletildi.


“Çocukların üzerindeki yükü alalım dedik” söylemiyle de “yük” olarak Atatürk hedef alındı.


Evrim” konusu ve Atatürk’ün “akıl, bilim, irfan” üçlemesiyle tanımlayabileceğimiz düşünce sistemi müfredattan çıkarıldı, henüz çok taze ve gerçekliği kanıtlanmamış olan “15 Temmuz” konusu , “şahadet ve cihat” kavramları, “kadının kocasına itaati” öğretisi gibi dinsel kavramlar müfredata yerleştirildi, “laiklik dinden uzaklaştırır” düşüncesi araya sokuşturuldu, “düşünce özgürlüğü”nden söz edilmeden müfredat “Sünni İslam” düşünce temeline oturtuldu.


Bunlar yapılırken,


Yapay Zekâ ilkelerini oluşturan ve dünyanın en önde gelen zekâlarının yaptığı gibi, konunun uzmanı 1500 kişiyle değil, Yatay Zekâ oluşumuna uygun; TÜRGEV, Ensar Vakfı, İlim Yayma Cemiyeti ve Birlik Vakfı gibi din temelli cemaat vakıfları ve dernekleri ile konu ele alındı, Eğitim Bir Sen adlı yandaş sendikanın bir bakıma müritleri olan; badem bıyıklı, din tüccarı, “şark kurnazı zekâ”lara başvuruldu.


Farklı görüşteki; sendikalara ve eğitim fakültelerine danışılmadan, gelişkin yöntemleri araştıran; eğitim bilimi akademik kadroları, öğretmenler, eğitmenler ve hatta öğrenci ve velileri ile ortak aklı çalıştıracak bir model işletilmeden, şeffaflıktan tamamen uzak bir yaklaşımla, Eğitim Bir Sen’in kendi tezgâhında hazırladığı “GECİKMİŞ BİR REFORM / MÜFREDATIN DEMOKRATİKLEŞTİRİLMESİ” adı altındaki, uydurma taslak, müfredat haline getirildi.


Bu akıl dışı taslağa dayalı olarak, müfredattaki değişiklikler şu şekilde somutlaştırıldı:


1- “Atatürk” konuları azaltıldı;


- “Atatürkçülüğü ve Atatürk İnkılaplarını Öğreniyorum” ve “Atatürk İlke ve İnkılapları” bölümleri 5. Sınıf Sosyal Bilgiler Kitabı’ndan çıkarıldı, “Atatürk” sosyal bilimler derslerinin müfredatından temizlendi. Atatürk konularının işlenişinin kapsamı tamamen daraltıldı.

Oysa Atatürk : “Akıl, mantık, zeka ile hareket etmek bizim belirgin özelliğimizdir. Bütün hayatımızı dolduran olaylar bu gerçeğin delilidir” diyordu.


2- “Evrim” çıkarıldı;


- Lise son sınıfın müfredatında yer alan “Hayatın Başlangıcı ve Evrim” ünitesi, eğitim programından tamamen çıkarıldı, “Canlılar ve Çevre” başlıklı bir ünite ile değiştirildi.

Atatürk : “Hayat herhangi bir doğa dışı etkenin müdahalesi olmaksızın dünya üzerinde doğal ve zorunlu bir kimyasal ve fiziksel olaylar dizisi sonucudur” dedikten sonra “eğer bir gün benim sözlerim bilimle ters düşerse bilimi seçin” demişti.


3- “Laiklik” dinden uzaklaştırır denildi;


- İmam Hatip kitabında “laiklikte de sekülerizmde de, siyasi toplumsal hayat düzenlenirken; Allah’ı, vahyi, kutsalı dikkate almamak esastır” denilerek, “laikliğin ve sekülerizmin dinden uzaklaşma sonucunu doğurduğu” savunuldu.


Atatürk : “Laiklik, yalnız din ve dünya işlerinin ayrılması demek değildir. Tüm yurttaşların vicdan, ibadet ve din özgürlüğü de demektir” diyordu.


4- “15 Temmuz” konusu ile “şehadet ve cihat” kavramları eklendi;


- Henüz tarihçiler tarafından değerlendirilmemiş olan ve gerçekliği tescil edilemeyen 15 Temmuz darbe girişimi bir parti propagandası kapsamında ele alındı, Ömer Halisdemir ve Hasan Tahsin arasında zorlama benzerlikler kurularak 5. Sınıf Türkçe Kitabı’nda konu edildi; “şehadet, cihat” gibi dini kavramlar yerleştirilerek, dinî düşünce sistemini destekleme amacıyla bu tür sözcüklerin cümle içinde kullanılmaları istendi.


Atatürk : “Hükümetini ayakta tutmak için dini kullanmaya gerek duyanlar zayıf yöneticilerdir. Âdeta halkı bir kapana kıstırırlar. Benim halkım; demokrasi ilkelerini, gerçeğin emirlerini ve bilimin öğretilerini öğrenecektir. Batıl inançlardan vazgeçilmelidir. İsteyen istediği gibi ibadet edebilir. Herkes kendi vicdanının sesini dinler. Ama bu davranış ne sağduyulu mantıkla çelişmeli ne de başkalarının özgürlüğüne karşı çıkılmasına yol açmalıdır" demişti.


5- Kadının kocasına itaati’nin ibadet olduğu eklendi;


- “Hz. Muhammed’in Hayatı Ders Kitabı”nda, “İslam, erkeğin üstlendiği mesuliyetlere karşılık, kadının da kocasına itaat etmesini istemiş ve bu itaati ibadet saymıştır” yazılarak, kadınların eşlerine itaat etmesi ibadet olarak sayılmıştır denildi.


Bu kavramlarla “kız çocukları ikinci sınıf insan seviyesine itildi”.


Atatürk : “İnsan topluluğu kadın ve erkek denilen iki cins insandan oluşur. Kabil midir bu kütlenin bir parçasını ilerletelim, ötekini ihmal edelim de kütlenin bütünü ilerleyebilsin? Mümkün müdür ki bir cismin yarısı toprağa bağlı kaldıkça, öteki yarısı göklere yükselebilsin?”, “Kadınlar içtimai hayatta erkeklerle birlikte yürüyerek birbirinin yardımcısı ve destekçisi olacaklardır” diyordu.


Olayları iyi değerlendirebilmek için, bu yapılanların mevzuata uygunluğu nedir ona da bakmak gerekiyor.


Yatay Zekâ oluşturma amaçlı müfredat neye rağmen getiriliyor ve yasal dayanağı var mı?:

1739 sayılı Milli Eğitim Temel Kanunu “Birinci Bölüm - Türk Milli Eğitiminin Amaçları”, “Genel Amaçlar / Madde 2” şöyle diyor:


Türk Milli Eğitiminin genel amacı, Türk Milletinin bütün fertlerini:


1. Atatürk inkılap ve ilkelerine ve Anayasa’da ifadesini bulan Atatürk milliyetçiliğine bağlı, Türk Milletinin; milli, ahlaki, insani, manevi ve kültürel değerlerini benimseyen, koruyan ve geliştiren; ailesini, vatanını, milletini seven ve daima yüceltmeye çalışan, insan haklarına ve Anayasa’nın başlangıcındaki temel ilkelere dayanan; demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyeti’ne karşı görev ve sorumluluklarını bilen ve bunları davranış haline getirmiş yurttaşlar olarak yetiştirmek;


2. Beden, zihin, ahlak, ruh ve duygu bakımlarından dengeli ve sağlıklı şekilde gelişmiş bir kişiliğe ve karaktere, hür ve bilimsel düşünme gücüne, geniş bir dünya görüşüne sahip, insan haklarına saygılı, kişilik ve teşebbüse değer veren, topluma karşı sorumluluk duyan; yapıcı, yaratıcı ve verimli kişiler olarak yetiştirmek;


3. İlgi, istidat ve kabiliyetlerini geliştirerek gerekli; bilgi, beceri, davranışlar ve birlikte iş görme alışkanlığı kazandırmak suretiyle hayata hazırlamak ve onların, kendilerini mutlu kılacak ve toplumun mutluluğuna katkıda bulunacak bir meslek sahibi olmalarını sağlamak;


Böylece bir yandan Türk vatandaşlarının ve Türk toplumunun refah ve mutluluğunu artırmak; öte yandan milli birlik ve bütünlük içinde iktisadi, sosyal ve kültürel kalkınmayı desteklemek ve hızlandırmak ve nihayet Türk Milletini çağdaş uygarlığın; yapıcı, yaratıcı, seçkin bir ortağı yapmaktır.


İkinci Bölüm – Özel amaçlar Madde 3’te de “Türk eğitim ve öğretim sistemi, bu genel amaçları gerçekleştirecek şekilde düzenlenir…” diyor.


Görüyoruz ki, Yatay Zekâ Oluşturucuları kanuna aykırı işler yapıyorlar.


Kanunda belirtilen hedeflerden vazgeçerek, Anadolu gibi, çeşitliliklerin anası olan bir ülkede, dinî ve sadece Sünni İslami düşünceye bağlı, “dindar ve kindar” davranış temelli nesiller yetiştirmenin temelini atıyorlar.


Yatay Zekâ Oluşturucuları bu zekâya dayalı düzeni kurmak için şu adımları attılar/atıyorlar:

- Sosyal statüsünü kaybettirerek ve yoksullaştırarak mevcut sistemin öğretmenlerini yok ediyorlar ve onları eğitim sisteminin dışına çıkmaya zorluyorlar.


- Öğretmen yetiştirme sorumluluğunu cemaatlerin ve yandaşların özel üniversitelerine vererek, yeni düzenin maşalarını oluşturmaya çalışıyorlar.


- 2013-2014 eğitim-öğretim yılında “Genel Lise”ler önce “Anadolu Lisesi” adını aldılar, sonrasında da hızla çoğunlukla “İmam Hatip”leştirildiler.


- Bilal Erdoğan ve vakfı TÜRGEV’in yöneticileri, yurt genelinde kentlerin neredeyse tüm üst düzey devlet yöneticilerinin katılımıyla “bütün okulları İmam Hatip’e çevirme toplantıları” yaptılar.


- 4+4+4’ten sonra mahallelerde normal ortaokul açılmayınca insanlar İmam Hatip’e mecbur bırakıldılar.


- ÖSYM sonuçlarıyla başarısızlığı bir kez daha kanıtlanan İmam Hatip Liseleri’ni “Anadolu Fen ve Sosyal Bilimler İmam Hatip Lisesi” olarak, proje okul kapsamında yeniden ele aldılar.


- 2014’te başlattıkları bir projeyle, Türkiye’nin en başarılı okullarını, “Proje Okul” kapsamına alarak, bu düzenleme içinde, söz konusu okulların öğretmenlerinin başka okullara tayin edilmesi yöntemiyle başarısızlaştırdılar.


- Bu okulların bir kısmı şunlardı (konunun kolay algılanabilmesi için örnekliyorum): İstanbul Erkek, Kabataş, Kadıköy Anadolu, Cağaloğlu, Atatürk Fen, Vefa, Çapa Fen, Ankara Çankaya Atatürk, Bornova Anadolu, İlkadım Samsun Anadolu, Konya Meram Anadolu, Diyarbakır Yenişehir Anadolu, Bursa Nilüfer Tofaş, Kayseri Melikgazi Fen, Gaziantep Şehit Kamil Vehbi Dinçerler…


- Milli Eğitim Bakanlığı bütçesinde, 2017-2019 (gelecek üç yılda) İmam Hatip okullarına 1,7 milyar lira planlanırken fen liselerine sadece 109 milyon lira planlayarak “İmam Hatip Liseleri’ne “Fen Liseleri’nin 15 katı bütçe” ayırdılar.


- 15 yılda çeşitli düzenlemelerle (oyunlarla) İmam Hatip okullarında öğrenci sayısı 19 kattan fazla arttırıldı, 2002-2003 eğitim öğretim yılında İmam Hatip okullarındaki öğrenci sayısı 72 bin iken 2016-2017 eğitim öğretim yılında bu sayı 1,3 milyona ulaştı.


- İmam hatip açabilmek için gerekli nüfus şartını (önce) 50 binden 5 bine düşüren Milli Eğitim Bakanlığı kararlarıyla, yeni bir düzenleme yaparak bu şartı da tamamen kaldırdılar. İmam Hatip liselerini valilerin iznine bağlı olarak her yere açılabilecek hale getirdiler.


- Bu yeni kararlarla, Türkiye’deki 191 ilçede yaşayan öğrencilerin imam hatipten başka seçeneği kalmadı.


- 15 Temmuz’un ardından KHK ile el konulan cemaat okullarını da, proje okul kapsamında “Anadolu Fen ve Sosyal Bilimler İmam Hatip Lisesi” olarak yeniden şekillendirerek açtılar.


- Şimdi de, kendileri tarafından; “dershaneler kalkacak, normal yazılı sınav olacak, stres olmayacak” denilerek getirilen Temel Eğitimden Ortaöğretime Geçiş Sistemi TEOG’u (İmam Hatip’li öğrencilerin başarısızlığını ortadan kaldırmak için) iptal etme kararı aldılar.

Sonuç itibarıyla;


Yaratıcı, yenilikçi, analitik ve eleştirel düşünen bireyler yetiştirilmesi için oluşturulan müfredatı ve bu nitelikteki müfredata uygun öğretmen eğitimini yok ediyorlar, hatta ettiler.

Yine, büyük önderimiz, yol göstericimiz Atatürk’e baktığımızda o ne diyordu?:


“Biz ilhamlarımızı gökten ve gaipten değil, doğrudan doğruya hayattan almış bulunuyoruz. Bizim yolumuzu çizen; içinde yaşadığımız, yurt, bağrından çıktığımız Türk Milleti ve bir de milletler tarihinin binbir facia ve ıstırap kaydeden yapraklarından çıkardığımız neticelerdir“.


“Ben manevi miras olarak; hiçbir ayet, hiçbir dogma, hiçbir donmuş ve kalıplaşmış kural bırakmıyorum. Benim manevi mirasım akıl ve ilimdir. Benden sonra beni benimsemek isteyenler bu temel mihver üzerinde, akıl ve ilmin rehberliğini kabul ederlerse manevi mirasçım olurlar.”


Terk edilen bu düşünce sisteminden sonra getirildiğimiz durum ise şu:


Cumhuriyet’in kuruluş ilkelerine ve kanunlarına karşı yeni bir rejimi ve devleti inşa etmeye çalışan Yatay Zekâ Oluşturucuları zamanın akışına karşı yürüyor ve tüm ulus enerjimizi bu “tersine yürüyüş”te tüketiyorlar, bizi ve çocuklarımızı hızla çağın gerisine itiyorlar, gençlerimizi, gelişmiş ülkelerin toplumlarının amelesi ve askeri olmaya hazırlıyorlar.


Ne uğruna?


Tek Adam’ın kişisel hırsları, güç-kuvvet aşkı, saltanat zevki-merakı ve ilahi kudret sevdası uğruna.


Bu uğurda, “Yatay Zekâ Oluşturucuları’nın Türkiye tablosu” ise şu şekilde:


Uluslararası Eğitim Değerlendirme Testi (PISA) matematik sonuçlarında 54.üncü sıradayız.

Dünyada en fazla gelir adaletsizliğinin olduğu 57'inci ülkeyiz.


Kişi başına düşen gelir bakımından dünyada 59'uncuyuz.


Ekonomik Özgürlük bakımından dünyada 64'üncü sıradayız.


İnsani Gelişmişlik bakımından dünyada 69'uncu sıradayız.


Cinsiyet Eşitliği bakımından 136 ülke arasında 120'inci sıradayız.


Basın Özgürlüğü bakımından dünyada 154'üncü sıradayız.


OECD "İyi Yaşam Endeksi"nde sonuncuyuz.


Oysa dünya “4. Sanayi Devrimi”ne yol alıyor.


Dördüncü sanayi devrimini bu tabloyla mı yakalayacağız?


Bu noktada, sorulması gereken soru ve söylenmesi gereken şey şudur:


Orta teknoloji üreten bir ülkeden ileri teknoloji üreten bir ülkeye nasıl dönüşeceğiz?


Geliştirilmeye çalışılan YATAY ZEKÂ’yla olamaz.


Her şeyi baştan yapmalıyız.


Yapacağız.

 
 
 

コメント


bottom of page