Ben Cumhurbaşkanı adayı değilim
İYİ Parti lideri Meral Akşener, 24 Eylül akşamı, Halk TV'de katıldığı “Liderler Özel” programında, Suat Toktaş’ın sorularını yanıtlarken, “Ben sayın Kılıçdaroğlu'nun Cumhurbaşkanı ile ilgili yaptığı tarife yüzde yüz katılıyorum. Ben Cumhurbaşkanı adayı değilim. Bunu net bir şekilde söylüyorum. Kendi adıma bunu söylüyorum. Ama kim aday olacak kısmında; seçilecek, kazanacak bir adayla ve Cumhurbaşkanlığını devam ettirecek bir adayla devam edeceğiz. Ben başbakanlığa adayım.” dedi.
Meral hanım daha önce de benzer nitelikte açıklamalar yapıyor, “Biz Türkiye’nin geleceğini zora sokacak herhangi bir adımın veya herhangi bir hedefin bir parçası olmayacağız.” diyordu.
O açıklamaları, 24 Eylül akşamı yaptığı açıklamadaki, aday olmayacağı konusundaki net tavır kadar etkili olmamıştı, çünkü bir şekilde Millet İttifakı’nın aday belirleme masasına adının gelmesine ve oradan kendi adına çıkacak olası bir karara uyacağına dair bir açık kapı bıraktığı düşünülüyordu.
Oysa ki son açıklamasında söylediği “Ben Cumhurbaşkanı adayı değilim. Bunu net bir şekilde söylüyorum… Ben başbakanlığa adayım.” cümlesi, 2023 Cumhurbaşkanlığı ve parlamento seçim sürecinde, tarafların tamamının oyun planını değiştirecek güçte ve oyun kurucu nitelikteydi.
Matrix
1999 yapımı “Matrix” filmini izleyenler hatırlarlar, “Matrix” kurgulanmış bir sistemi anlatıyordu ve zaman zaman Matrix’te oyun planı değişiyordu. Buna da “Matrix Reloaded” deniyordu.
Meral hanımın açıklamalarını canlı izliyordum ve açıklamayı duyar duymaz ilk tepkimi “Matrix Reloaded” şeklinde ifade ettim. İkinci cümlem de “Meral hanım ters köşe yaptı” oldu.
Olan biteni anlatabilmek anlamında da, kendi kişisel düşüncelerim olarak aşağıdaki açıklamaları yaptım.
Tarihe notlar
“Bana göre Meral hanımın açıklamasının en anlamlı sonucu şu:
Cumhurbaşkanlığı seçiminde İYİ Parti'nin seçmenini serbest bıraktı.
Bunu yaparken;
- Kendi üzerinden Millet İttifakı'na kurulan HDP ve Kürt sorunu baskısından kurtuldu,
- Parlamento seçimine ağırlık verme olanağını artırdı, birinci parti olma hedefine yöneldi,
- Parlamenter Sistem'e geçiş tartışmalarında, geçiş olasılığını seçimlerin önüne çekti,
- Seçim öncesi veya sonrası anayasa değişikliğiyle belirlenecek yeni sistemde icranın başı (Başbakan) olma hedefini de güçlü bir şekilde ortaya koydu,
- Arkasında yürüyenlerin beklentilerini besleyen İktidar ışığını bir miktar uzaklaştırmakla birlikte, daha gerçekçi hale getirdi.
Bu açıklamayı yaparkenki amacım, tarihe kısa bir not düşmekti.
Ancak, Antalya’dan bir gazeteci dostum olan, internet gazetesi Gazete Grafiti’nin sahibi ve yazarı Ali Taş’ın, beni arayarak “bu başlıkları açmanızda yarar var” demesi üzerine kendisini haklı bularak bu yazıyı yazma ve söz konusu başlıkları açma gereği duydum.
Akşener'in diğer önemli cümleleri
Başlıkları açmadan önce, o akşam Meral hanımın söylediği birkaç cümleyi daha burada paylaşmak isterim.
Halk TV yayınında, “Kürt sorununda çözüm ve muhatap tartışmaları”nın sorulması üzerine Akşener, "Sayın Sezai Temelli çıktı dedi ki, 'Biz başat aktör değiliz, muhatap İmralı'dır.' Ondan sonraki fasılda HDP'nin yöneticileri, HDP'nin aktörlüğü konusunu kabul ettiler ama İmralı'yı da meşru muhatap olarak ortaya koydular. Sayın Kılıçdaroğlu da çıktı dedi ki, 'İmralı muhatap değildir. İmralı'nın mektubunu okutan bir Cumhur İttifakı, Abdullah Öcalan'ın kardeşi Osman Öcalan'ı TRT'ye çıkaran bir Cumhur İttifakı, seçim alabilmek için, Cumhur İttifakı'nın 2 bileşeni ve HDP yöneticileri İmralı'yı muhatap kabul ediyor. Şimdi ne çıktı orta yere, Abdullah Öcalan'ı muhatap kabul eden bir sistem çıktı" ifadelerini kullandı.
İkinci olarak da, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'ye seslenen Akşener, şunları söyledi:
"Ben şimdi buradan sizin aracılığınızla Sayın Bahçeli'ye ve Sayın Erdoğan'a bir tavsiyede bulunmak istiyorum: İmralı'yla Kandil'le aralarına mesafe koysunlar. Şunu muhatap alırız, bunu alırız demiyorum. Diyorum ki İmralı yani terör örgütünün liderinin hapiste olarak yattığı yerde yatan şahıs kim terör örgütünün lideri. Peki bu kişinin mektubunu okuttular mı, okuttular. Söylediğimiz şey şu, Millet İttifakı'nın 2 bileşeni, biz İmralı'yı da Kandil'i de muhatap kabul etmiyoruz."
Geçmiş yazılarımdan tespitler
Bu açıklamayı aklınızda tutmanızı isteyerek, 02 Aralık 2020 tarihinde Toplumsal Etki Araştırmaları Merkezi / Araştırma Direktörü Dr. Ulaş Tol ile; “Cumhurbaşkanlığı Başkanlık Sistemi, Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem’e Geçiş, Seçimler ve Adaylar” konusunda yapılan bir araştırma kapsamında, kanaat önderlerinin görüşlerinin alınması çerçevesinde gerçekleştirdiğimiz söyleşide kurduğum birkaç cümleyi de sizlerle paylaşmak istiyorum:
Söyleşide,
“Meral hanım ilk başta partiyi kurarken merkeze oturacak bir parti diye kurdu. Ben de Cumhuriyet Halk Partisi'ndeydim. Ben de CHP'den Meral hanıma destek olmak üzere bir takım çalışmalar yaptım, sonradan da hemen başlarda İYİ Parti'ye geçtim. Yüksek İstişare Kurulu'na girdik, peşinden Genel İdare Kurulu'na girdik vesaire bir takım çalışmalar yaptık. Ama İYİ Parti merkeze oturamadı. Parti, MHP'de verdiği mücadele, kendilerince haklı mücadeledir ama o kadrolarla partiyi kurma yoluna girdiği için partiyi kurduğu andan itibaren aslında özünde MHP'li kimlikler; milliyetçi, ülkücü, Türk milliyetçisi bir yapıyla kurdu. İçine merkezden adamlar da aldı falan ama toplamda süreçte baktığımızda İYİ Parti öyle bir görünüm kazandı seçmen bazında. Ama İYİ Parti, seçmenin hangi kesiminden oy alıyor, seçmenimiz nasıl bakıyor?: Milliyetçi hassasiyetleri olan yine Türkçü hassasiyetleri de olan, demokrat olan, laik olan, cumhuriyet değerlerine sahip olan, Atatürk'ü; seven, sayan, kollayan bir yapıya sahip. Aslında CHP seçmenine çok benziyor, CHP seçmeninden farkı, daha Türkçü milliyetçi bir yapı var, içinde ülkücüyüm diyen bir büyük de kesim var. CHP'de ülkücüyüm diyen çıkmaz, milliyetçiyim diyen olur, Türkçü de vardır. Türkçüyüm demezler ama vardır. Kimlik olarak çoktur. İYİ Parti bunu daha böyle önde ortaya koyan bir parti.
Şimdi böyle baktığımız zaman temel kavramlara, demin söylediğimiz bütün kavramlara Meral hanım hem bireysel olarak; geçmişi, eğitimi, siyasetteki deneyimi vesaire neye sayarsanız sayın hem bireysel olarak hem partiyi kurarken ve kurduktan sonraki yaklaşımları olarak, Genel Başkan yaklaşımları olarak, lider olarak demin söylediğim bütün kavramların arkasında olabilecek biri ama yetmiyor. Yani sizin böyle olmanız bir şey ifade etmiyor. Dışarıdan nasıl göründüğü önemli, nasıl görüldüğü de partinin demin anlattığım yapısıyla ilgili, dışarıdan öyle görünmüyor. Tamam, demokratlığına kimse söz söylemez, cumhuriyetçiliğine söylemez, Atatürkçülüğüne söylemez, milliyetçiliğine zaten söylemez, fetöcü hikayeleri de; öyleydi, böyleydi, geçiyor gidiyor, onlar da hikaye, oradan da bir şey çıkmaz, geriye kalıyor yine kilit seçmen Kürtler.
Kürtler konusunda, Kürt seçmenin oyunu alma konusunda Meral hanımın büyük bir açığı var, eksiği var. Partinin bugünkü yapısıyla ve bugün partinin sözcülüğünü yapan arkadaşlara baktığımızda bu mümkün görünmüyor. Şimdi, HDP'yle ilişkilerin tekniği, HDP'ye PKK'lı terörist denmesi, Selahattin Demirtaş'ın haklı haksız içeride olması, buna azıcık yaklaşsan başka kıyamet kopması, öyle desen başka kıyamet kopması falan. Bu pek, İYİ Parti için yönetilebilecek bir durum değil bugünkü kadrolarıyla, yönetimiyle. Ha, içinde aslında bu sorunları çözmek üzere; hazır, esnek (çözmekten kastım "bir takım, milletin korktuğu tavizleri vermek" anlamında söylemiyorum, ama gerçekten bu meseleyi ciddi ele alıp çözmek üzere davranacak) çok insan da var ama bu ortaya konulamaz konulamıyor, kamuoyuna da bu böyle yansıtılamıyor. Böyle olunca Meral hanımın o kişisel özellikleri ve birikimleri ile de bunu anlatmaya yeterli olmuyor. Ha, buna rağmen çok pratik çıkışları oluyor, yine de kötü yönetmiyor süreci ama arada biliyorsunuz bir sürü kazalar oluyor, sorunlar oluyor falan. Bunu aşmak çok zor.
Burada ciddi bir Kürt politikası ortaya koymadan, yine, yani bir kere şu: HDP'yle Kürt seçmen ayrımını doğru ortaya koymadan olmaz (HDP o seçmenin önemli bir bölümünü yönetiyor ama HDP stratejik davranabiliyor demin söylediğim gibi yine).
Diyebilirler ki "evet bu kurallar dahilinde Türkiye böyle bir yapıya kavuşacaksa, tamam buyurun geçelim, biz de varız, destekleyelim, bunu da yapalım, ondan sonra kozlarımızı paylaşalım."
HDP açısından öyle bir sorun yok ama İYİ Parti şu anda "Meral Akşener kimliği üzerinden" bunu ortaya koyabilecek bir durumda değil.” İfadelerini kullanmıştım.
Yine aynı söyleşide,
“…Millet; ittifakları karıştırıyor, adayları karıştırıyor, her biri başka bir boyut…
…Şimdi, "vay ittifak yapılacak mı, yapılmayacak mı", "HDP içinde olacak mı olmayacak mı", "öyle mi böyle mi". Şimdi ben diyorum ki kardeşim, milletvekilliği seçimi ise konuştuğunuz, ittifaklara gerek yok. İttifaka kimin ihtiyacı var? Barajı geçemeyen partinin ihtiyacı var. Cumhuriyet Halk Partisi barajı geçiyor mu, geçiyor. Kimseyle ittifaka ihtiyacı yok. HDP barajı geçiyor mu, bütün anketlerde geçiyor görünüyor. Kimseyle ittifaka ihtiyacı yok. İYİ Parti son dönemlerde rahat geçiyor görünüyor. Kimseyle ittifaka ihtiyacı yok. Bu üç parti seçime tek başlarına da girebilirler. O zaman bunlara "vay ittifak yaptınız, vay şöyle yaptınız, böyle yaptınız" diyebilir misiniz, diyemezsiniz. Anlamı yok. Herkes kendi ilkeleriyle, programıyla gider seçilir, parlamentoya girer.
İttifak nerede gerekiyor? Seçilemeyecek partilerin haklarının korunmasında. Çünkü sistemimiz yüzde 10 diye bir şey koyuyor. Yüzde 9.9 alan parlamentoya giremiyor. Yüzde 10'luk bir oy tek kalemde çöpe atılıyor. İYİ Parti geçen seçimde yüzde 9.9 aldı. İttifak olmasaydı, 43 milletvekili ile girdik, hepsini çöpe atacaksınız. Bugün çok önemli bir fonksiyonu yerine getiriyor İYİ Parti. Buna benzer, MHP, giremezdi, o dışarıda kalırdı. Benzer bir sürü yapı var. Şimdi dolayısıyla belki; DEVA, GELECEK, Demokrat Parti, Saadet Partisi gibi partiler, ihtiyaç olmamasına rağmen, CHP'nin, İYİ Parti'nin Türkiye'nin geleceği açısından önemli bir görev yapma kaygısıyla bir araya gelişiyle kurduğu Millet İttifakı'na katılarak parlamentoya girme hakkı elde edebilirler. Bu hakkı elde ettiklerinde onlara yönelebilecek insanlar, "parlamentoya girecekse rahatlıkla oy verebiliriz" diyecek konuma gelebilirler. Bu, AKP'den MHP'den bir miktar oy koparabilir. Başka faktörler var ama en azından teknik olarak diyelim ya da teorik olarak yolun açılması anlamına gelir, ittifaklar kurulur gidilir.
Bu ittifakın içinde, herkesin tartıştığı HDP'ye ihtiyaç yok. Yani HDP'nin çizgisi ayrıdır, yolu ayrıdır ya da HDP'yi kapatırlar başka parti açarlar, onun yolu ayrıdır, falan filan. Bu kavramlar üzerinde tartıştığımızda, bir şeyi çözemeyiz. Şimdi, bu böyle. Parlamento kısmı böyle.
Gelelim, cumhurbaşkanı seçimine. Şimdi, Tayyip Erdoğan da aslında koalisyon ürünü bir adam. Demin saydığımız becerileriyle onu sağlayan bir adam ama AKP de aslında bir koalisyondur kurulduğu zamandan bu yana. Bir sürü farklı yapıyı bir araya getirmiş, bir arada tutabilme becerisini göstermiş bir partidir Erdoğan'ın liderliği sayesinde. Bugüne kadar da gelmiştir. Şimdi o yapının içerisine o koalisyona MHP de girdi.
15 Temmuz öncesinden başlayan süreç 15 Temmuz'da bir dönüşüm getirdi. Erdoğan'ın o pragmatik yaklaşımı, iktidarda kalma becerisi, bu sefer, içeri attığı ergenekoncu, avrasyacı, milliyetçi kesimlerle onu bir araya getirdi önceki ortaklarına karşı. Şimdi onları kullanıyor.
Geçmişte; liberalleri kullandı, Kürtleri kullandı, muhafazakarları kullandı. Hep söylüyorum: Fethullah Gülen ve hizmet örgütüyle, cemaatiyle neredeyse Türkiye’nin yüzde 50'sini, 60'ını kullandı. Şimdi de milliyetçileri kullanıyor avrasyacıları kullanıyor, ergenekoncuları kullanıyor. Ha, ergenekoncular, avrasyacılar bilerek kullanılıyor ayrı mesele. Onlar da onu kullanıyor. O başka bir konu ama Erdoğan bunları kullanıyor. Burada yanlış anlaşılmasın: Ergenekon, avrasya vesaire fikrini, ekibi, o kadroları kötülemiyorum. O süreci isterseniz anlatırım, nasıl o dönüşüm sağlandı ama bugün Erdoğan onları kullanıyor iktidarda kalmak için.
Bu yapı devam edecek. Erdoğan'ın tekrar başkan olmasını isteyecek. onunla birlikte de Türkiye'yi belli bir noktaya, kendi istedikleri planda götürmeye çalışacaklar. O, siyasettir onların; talebi niyeti, hedefi budur?
Muhalefetin; hedefi, niyeti, talebi nedir, ne olmalıdır? Muhalefetin, önümüzdeki seçimde doğru bir aday çıkararak, öncelikle buradan başlıyayım, Türkiye'nin gittiği bu baskıcı rejimden Türkiye'yi kurtarması lazım. Demokrasi, özgürlükler, kuvvetler ayrılığı gibi kavramların işleyebileceği, yargı bağımsızlığı, basının bağımsızlığı, özgürlüğü gibi kavramları yaşatabilecek, bu değerler içerisinde kalabilecek bir Türkiye'yi yaratmak üzere o, Geliştirilmiş Parlamenter Sistem tezi de budur zaten, bunu yaratmak üzere bir cumhurbaşkanı adayı çıkarabilmelidir muhalefet.
Şimdi gelelim; bu kim olmalı, ne olmalı, nasıl olmalı? İsim vermeyelim dediniz, vermek gerektiğine veririz, kimler olabilir, nasıl olabilir? Ama kavram şu: Bütün bu temel kavramlara sahip olduğunu, ola ki cumhurbaşkanı olduğunda bu dönüşümü sağlayabileceğini, bu dönüşümü sağlayabileceğine inandığını, bütün bu kesimlerle muhalefette olan geçmişteki ve referandumlarda "hayır cephesi" dediğimiz kesimleri rahatlatacak sözleri verebilen, inandırabilen ve onların hepsinin haklarını eşit olarak ortaya koyabilen; bir adam, bir kadın, bir insan olmalıdır.
Yani öyle deyince de ne giriyor bunun içerisine? Şimdi, öbür tarafta milliyetçiler var MHP üzerinden; Türkçü, milliyetçi vesaireler var, dini hassasiyetleri olan muhafazakarlar da var, ticari alan içerisinde olan belli yapılar da var, bir de o demin söylediğimiz, beslenen en alttaki ihtiyaç sahibi gruplar da var.
Bu tarafta ne var? Bu tarafta yine; milliyetçiler var, cumhuriyetçiler var, Atatürkçüler var. Öbür tarafa göre orada da var ama bu tarafta, tamamına yakını olan laikliği savunanlar var, demokrasiyi savunanlar var, özgürlükleri savunanlar var, bir de Kürtler var.
Kürtler konusunda ben; HDP, PKK falan filan demek istemiyorum, doğru da bulmuyorum. Yani bizim; Kürt kökenli, Kürt olan, Kürtçe konuşan, kendi kültürüyle yaşayan çok büyük rakamlara sahip olan kitlemiz var, halkımız var, seçmenimiz var. İç içeyiz de. Yani her ailede bir tane Kürt damat vardır, Kürt gelin vardır, bir şey vardır. Benim ailemde bir sürü var; Zaza var, Kürt var, Türk var, hepsi var yani. Karışmışız o anlamda da. Büyük oranda büyükşehirlere de zaten göçülmüş, komşu olunmuş, beraber yaşanıyor, ekonomiden pay alınıyor, eğitimden pay alınıyor. Her türlü şey alınıyor. Kürtlerin kendine göre; sorunları, istekleri, talepleri var. Yine Söylüyorum. PKK'dan ve PKK bağlantılı ortaya konulan taleplerden hariç ama birtakım talepleri olan bir seçmen kitlemiz var. Bu seçmen kitlesine de biz demokrasi ve özgürlükleri sunabiliyorsak, ekonomik olarak da gelir dağılımında; adaletli, eşit olabileceğimizi gösterebiliyorsak, yani başkan adayı anlamında söylüyorum bunları. Bunları gösterebilen bir aday onlardan oy alabiliyor ise muhalefet bu seçimi kazanır.
Bakın diğer kesimlerin hepsi zaten banko hazırlar, gereğini yapacaklar. Ama Kürt seçmenin oyunu alabilecek bir aday olmak zorunda. Onları inandırmak zorunda, onları inandıramazsa asla olmaz. Deminki o parlamento seçimi kısmında ittifak konusunda anlatmıştım, bu bir ittifak değil. Yani biz HDP'yle ittifak yapalım, cumhurbaşkanı adayını ortak seçelim, öyle değil. Türkiye'nin ihtiyaçlarını doğru tanımlayan, ortaya koyan ve özellikle-özellikle tekrar tekrar vurguluyorum, kilit noktaya Kürt seçmenin oyu giriyor, Kürt seçmeni ikna edebilecek bir aday bu seçimi alıp cumhurbaşkanı olacaktır. Ha, bu aday kimdir? Bunu beceren adaydır.” İfadelerini kullanmıştım.
Söleşinin bir başka bölümünde de,
“Adayın becerileri yetenekleri açısından baktığımızda nasıl bir sete ihtiyaç var?” sorusuna yanıt verirken,
“Böyle bir adayın; becerileri, yetenekleri Erdoğan gibi olmak zorunda değil. Önce onu tespit etmek gerekiyor. Niye Erdoğan gibi olmak zorunda değil? Çünkü biz Erdoğan gibi devleti yönetecek bir adam aramıyoruz. Ne arıyoruz?: Deminki söylediğimiz yapıyı kuracak, başkan seçildikten sonra hızla, bir sene iki sene, yani bu siyasette zaman alabilir, bir sene iki sene içerisinde söylediğimiz sistemi kurmaya kararlı; aydın, bilinçli, Türkiye'nin bütün hassasiyetlerini bilen, yani; dindarların da hassasiyetlerini bilen, din içerisinde; Sünnilerin de, Alevilerin de hassasiyetlerini bilen, onun dışında milliyetçilerin hassasiyetini bilen, Kürtlerin de hassasiyetini bilen, Türk milliyetçileri ve Kürt milliyetçilerinin diyeyim ve ortalama demokrat Kürtlerin, Türklerin de hassasiyetini bilen bir adam olmak zorunda.
Dolayısıyla hani böyle Erdoğan gibi becerileri olan, hayt huyt edecek ve her şeyi tek başına yönetmeye kalkacak falan bir profil bize lazım değil, olmamalı.
Şu anda yüzde 50'nin üstüne çıkan muhalefet, Kürtlerin de içinde olduğu muhalefet, zaten kararlı bir şekilde bu tarzın gitmesini istiyor. Bu tarzın gitmesini istiyorsan bu tarzda olan başka bir adamı getirmek istemezsin. Dolayısıyla bir kere bunu da doğru tanımlamak lazım. Böyle bir adam beklenmiyor. Böyle bir insan diyeyim. Adam, adam diyorum şimdi kadın olan izleyicilerimiz "hep adam diyor, kadınlar nerde" diyecek, böyle bir insan istenmiyor. Öyle söyleyelim. Bu, kadın da olur, erkek de olur ama bu şeylere sahip, demin anlattığım özelliklere sahip birisi olmak zorunda.” İfadelerine yer vermiştim.
Daha önce,
7 Kasım 2019’da “Erken Seçim ve Parlamenter Sistem’e Dönüş” başlığıyla yazdığım yazımda,
“AKP’nin Parlamenter Sistem’e geri dönme isteği olması durumunda, özellikle CHP ve İYİ Parti’nin hayır diyemeyeceği bir durum ortaya çıkmakta ve bu durumun yönetilmesi için muhalefet açısından çok iyi düşünülmüş bir strateji geliştirilmesi gerekmekte.
Çünkü, AKP’nin yeniden parlamenter Sistem’e dönmeye karar vermesi durumunda sistemi yine kendi iktidarını üretecek şekilde dönüştürme çabası ve geçmiş örneklere bakılırsa becerisi içinde olacağının öngörülmesi gerekiyor.
Bu durumda aşağıdaki değerlendirmeleri yapmakta yarar var.
Parlamenter Sistem Kimin İşine Gelir?
Anayasa değişikliğine AKP’nin de katılması ve Parlamenter Sistem’e yeniden dönülmesi durumunda, Erdoğan’ın bugünkü (%35-40 ölçeğindeki) oy oranlarıyla yeniden iktidar olma ve kendi Başbakanlığı ile hükümet etme olasılığı da oldukça güçlü görünüyor. Eski usulde kendi kararlarına uygun onay makamı olarak Cumhurbaşkanı’nı da istedikleri doğrultuda belirlemeleri kaçınılmaz olabilir.
Bu hesapla, muhalefetin zaten istediği, Parlamenter Sistem’e dönüş fikrine, AKP’nin “hodri meydan” demesi, muhalefeti “dönüş yolu”nda oldukça zorlayabilir.
Seçim kanunu çıkarmaya yeterli sayısı olan Cumhur İttifakı bileşenleri ile;
Denge-fren mekanizmaları nasıl kurulacak,
Kuvvetler ayrımı nasıl sağlanacak,
Başbakan ve Cumhurbaşkanı yetkileri nasıl paylaştırılacak,
Seçim sistemi nasıl tanımlanacak,
Demokratik bir dağılım (hakça temsil) gerçekleştirilebilecek mi,
Bunlar ve benzeri bir çok soru, uzun süren tartışmalar yaratacak, yeni gündemler oluşturacak.
Dolayısıyla, muhalefet bileşenleri olarak;
Her şeyin çok fazla ayırdında olmamız gerekiyor.
Neyi istediğimizin ve başımıza neler gelebileceğinin çok farkında olmalıyız.
Asla hazırlıksız yakalanmamalıyız.
Belki de Parlamenter Sistem’e dönelim fikrini, mevcut sistemde bir seçimle Cumhurbaşkanı’nı seçerek, bu günkü sistemin yetkileriyle ve iyi çalışılmış bir geri dönüş planıyla sistemi dönüştürme şartına bağlı olarak savunmalıyız ve bir boşluğa düşülmesine sebep olmamalıyız.
Böyle bir durumda da muhalefetin olası adayları konusunda çok iyi bir çalışma yapmalıyız.
Muhalefetin tüm unsurlarının onay vereceği ve tereddütsüz destekleyebileceği bir adayın çıkarılabilmesi için zemin hazırlamalıyız.” şeklinde, düşüncelerime yer vermiştim.
Yazının başına dönersek
"Cumhurbaşkanlığı seçiminde İYİ Parti'nin seçmenini serbest bıraktı"
Meral hanımın yukarıda ortaya koyduğum ifadeleri ve çeşitli tarihlerde yaptığım değerlendirmeler ışığında son gelişmeler doğrultusunda yazdığım başlıkları açmak istiyorum.
Genel çıkarım olarak, yaptığı açıklama ile Meral hanım, “Cumhurbaşkanlığı seçiminde İYİ Parti'nin seçmenini serbest bıraktı.” yazmış ve alt başlıkların ilkinde “Kendi üzerinden Millet İttifakı'na kurulan HDP ve Kürt sorunu baskısından kurtuldu” ifadesini kullanmıştım.
Kendi üzerinden Millet İttifakı'na kurulan HDP ve Kürt sorunu baskısından kurtuldu
Burada kastım şu: Meral hanımın Cumhurbaşkanı adayı olması durumunda, İYİ Parti’nin etnik hassasiyetleri olan milliyetçi seçmeni, Cumhur ittifakı bileşenlerinin çeşitli kışkırtmalarına maruz kalarak, Meral hanımı baskı altında tutabilecekken, Meral hanım dışında Millet İttifakı’nın belirleyeceği herhangi bir adayın bu konularda ortaya koyacağı söylemler konusunda, Genel Başkan ve Parti iradesi dışında kişisel iradeyle karar vermek durumunda kalacaktır.
Cumhurbaşkanlığı seçimleri esnasında Kürt seçmenlerden de oy isteneceği, muhalefet tarafında kalan HDP’nin Millet İttifakı ile birlikte değerlendirilmek zorunda kalınması, bu duruma parti olarak yanıt vermekte zorluklar varken, Cumhur İttifakı’nın adayı olan Tayyip Erdoğan karşısında Millet İttifakı adayının, İttifak’ın ortaya koyacağı ilkeler doğrultusunda, içine sinerek veya sinmeyerek desteklenmesi tercihi artık İYİ Parti seçmeninin bireysel iradesindedir.
İYİ Parti, Millet İttifakı’nın adayını destekleyecektir. Ancak, adayın her ifadesini savunmak zorunda kalmayacaktır.
Bu süreci, torba yasalar veya referandumlarda ortaya konulan çoklu maddelerin onay süreci gibi düşünebiliriz. Kabul ettiğimiz maddeler de olabilir, karşı çıktığımız maddeler de. Ancak, toplamda bir karar veririz ve oyumuzun rengi ortaya çıkar. İYİ Parti seçmeni, partinin lideri Meral Akşener’in ve İYİ Parti’nin kurumsal yapısının sorumluluk alanı dışında, Cumhurbaşkanlığı seçiminde bu tür bir karar verme süreci yaşayacaktır.
Parlamento seçimine ağırlık verme olanağını artırdı, birinci parti olma hedefine yöneldi
Alt başlıkların ikincisinde “Parlamento seçimine ağırlık verme olanağını artırdı, birinci parti olma hedefine yöneldi” ifadesi yer alıyordu,
Bu cümle oldukça açık. Meral hanımın Cumhurbaşkanlığı adaylığı söz konusu olmaktan çıkınca, Cumhurbaşkanlığı konusundaki tüm gelişmeler ve karar süreçleri, kendi üzerinde oluşabilecek çeşitli baskıların etki alanı dışında, “Millet İttifakı Liderler Masası”na kaldı. Durum böyle olunca da Meral hanım tüm enerjisini parlamento seçimleri için harcayabilecek duruma geldi. Bu durumda da seçimden birinci parti olarak çıkabilecek performansı sergilemesinin ve muhalefet partileri arasında rekabetçi söylemler kullanabilmesinin önü açıldı.
Parlamenter Sistem'e geçiş tartışmalarında, geçiş olasılığını seçimlerin önüne çekti
Üçüncü alt başlıkta ise “Parlamenter Sistem'e geçiş tartışmalarında, geçiş olasılığını seçimlerin önüne çekti” ifadesini kullanmıştım.
Bu ifadede de, yukarıda alıntılar yaptığım yazılarımda bahsettiğim üzere, AKP’nin başka çıkışının kalmayacağı günlere doğru ilerlediğimizi anlatmaya çalıştım. Meral hanımın hamlesinin, 2023 seçimleri öncesinde TBMM’de gerçekleştirilecek bir anayasa değişikliği ile parlamenter sisteme geçişi olanaklı ve görünür hale getirdiğini düşünüyorum. Daha doğru bir ifadeyle, “olmakta olan”ı, kurgulanan zamandan önce görünür ve tartışılır hale getirdiğini görüyorum.
Seçim öncesi veya sonrası anayasa değişikliğiyle belirlenecek yeni sistemde icranın başı (Başbakan) olma hedefini de güçlü bir şekilde ortaya koydu
Dördüncü alt başlıkta ifade ettiğim “Seçim öncesi veya sonrası anayasa değişikliğiyle belirlenecek yeni sistemde icranın başı (Başbakan) olma hedefini de güçlü bir şekilde ortaya koydu” cümlesiyle de,
Gerek seçimden önce, gerekse seçimden sonra oluşacak parlamenter sistem yapısında, ön alarak, doğrudan icranın başı olmayı, yani iktidar olma hedefini, güçlü ve kararlı bir şekilde seçmene ve taraflara iletmiş olduğunu vurgulamak istedim.
Meral hanımın, bu vesileyle, Cumhurbaşkanı seçerek parlamenter sisteme geçilecekse; seçilecek Cumhurbaşkanı’nın Erdoğan gibi olmayacağı, bu beklentiden vazgeçilmesi gerektiği, temsili bir Cumhurbaşkanı seçileceği, adaylıktan vazgeçmesinin de bir güçsüzlük veya zayıflık olarak algılanmaması gerektiği konusunda seçmeni bir farkındalığa taşımış olduğunu da belirtmek isterim.
Arkasında yürüyenlerin beklentilerini besleyen İktidar ışığını bir miktar uzaklaştırmakla birlikte, daha gerçekçi hale getirdi
Alt başlıkların sonuncusunda ise “Arkasında yürüyenlerin beklentilerini besleyen İktidar ışığını bir miktar uzaklaştırmakla birlikte, daha gerçekçi hale getirdi” ifadesiyle,
Türkiye’deki, hatta dünyadaki siyasal sistemin üzerine oturduğu pay dağıtma olgusunun getirdiği beklentilerden bahsetmek istedim.
London School of Economics’ten Prof. Bernard Crick’e göre siyaset: “Bir bütün içinde rol oynayan farklı çıkarların, toplumun refahını sağlamak ve varlığını sürdürmek amacıyla taşıdıkları önemle orantılı bir şekilde iktidardan pay almalarını sağlamaktır.”
Bu tanımdan öte, bugünkü sistemde pay dağıtma olgusunun gözleri kamaştırdığı gerçeğinden hareketle, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nde gelecek bir iktidarın ışığının hissedilmesiyle birlikte, bu tür beklentiler içinde İYİ Parti ve Meral Akşener’e yaklaşmaya çalışan; rantçı, fırsatçı, değersiz, kuralsız bir takım kötü niyetlilerin, Meral hanımın açıkladığı bu kararla oyundan düşecekleri, elenecekleri ve samimiyet testinden geçeceklerini anlatmak istedim.
Bu anlamda beklentileri olanların, bekledikleri tarzda ve hemen bir iktidar gelmeyeceğini görerek geri çekilmelerini ve siyasetin tanımı içinde yer alan, “bütün içinde rol oynayan farklı çıkarların, toplumun refahını sağlamak ve varlığını sürdürmek amacıyla taşıdıkları önemle orantılı bir şekilde iktidardan pay almalarını” sağlayacak kesimlerin iktidar mücadelesinde daha gerçekçi ve kalıcı bir şekilde yer alacaklarını ve bu tablonun daha olumlu ve sağlıklı bir tablo olduğunu ifade etmeye çalıştım.
Sonuç itibarıyla,
Meral hanımın bu hamlesinin, oyun kurucu bir hamle olduğunu, erken veya zamanında yapılacak olan önümüzdeki seçimlere kadar olan sürecin bu hamle üzerinden okunacağını ve yürüyeceğini öngörerek, hamlenin nedenlerini ve getireceklerini anlatmaya çalıştım.
Bundan sonraki günlerde de yapılacak tartışmalara ve değerlendirmelere kişisel yaklaşımlarımla katılmaya devam edeceğim.
Gelişmeleri hep birlikte izleyeceğiz.
Mutlu ve umutlu kalın.
Son olarak yine Matrix filminden bir sahne ile bitirelim 😇
Comments