top of page
Ara
Yazarın fotoğrafıBülent Gürsoy

Kılıçdaroğlu'na Yüklenmenin Dayanılmaz Hafifliği

Yanıltıcı Eleştirilerin Ötesine Geçmek: Birleştirici Bir Siyaset ve Gerçekler Üzerine

 

Sayın Yakup Kepenek,

 

Cumhuriyet Halk Partisi’nin (CHP) 13 yıl boyunca genel başkanlığını üstlenmiş olan Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’na yönelttiğiniz eleştirileri dikkatle okudum. Bu eleştiriler, haklı bir öfkenin, eleştirel bir bakışın ürünü olabilir. Ancak yazınızın büyük bir bölümü, siyasi gerçeklikten uzak, bağlamından koparılmış örneklerle dolu. CHP’nin son yıllardaki dönüşümünü, Türkiye’nin içinde bulunduğu sosyo-ekonomik ve siyasal gerçeklikleri görmezden gelerek değerlendirmenin, ülkemizin geleceği adına pek faydalı olmayacağı açıktır. Şimdi, bu eleştirileri tarihsel, siyasal ve toplumsal bağlamda değerlendirip gerçekleri ortaya koyalım.

 

1. Sorumluluk ve İktidarın Çöküşü: Sorunun Kaynağı Kim?

 

Eleştirinizde, Türkiye’nin AKP-MHP iktidarı altında bir çöküntüye sürüklendiğini kabul ediyorsunuz. Ancak, bu çöküşün sorumluluğunu neredeyse tamamen muhalefete, yani CHP’ye ve özellikle Sayın Kılıçdaroğlu’na yüklemeye çalışıyorsunuz. Oysa ki, AKP’nin yarattığı ekonomik, sosyal ve siyasal tahribat, tek bir muhalefet partisinin veya liderinin omuzlarına yüklenebilecek kadar basit değildir.

 

CHP ve Birleştirici Siyaset

 

Kılıçdaroğlu’nun liderliğinde CHP, sadece klasik sol seçmene değil, Türkiye’deki farklı sosyolojik ve siyasal gruplara da hitap eden birleştirici bir siyaset izlemiştir. Türkiye’nin otoriterleşme sürecinde CHP, sadece bir muhalefet partisi olarak değil, tüm toplumsal muhalefeti bir araya getiren bir platform olmuştur. Demokrasi ittifakı ve “Millet İttifakı” bu çabaların en somut örnekleridir.

 

Kılıçdaroğlu’nun Ekmeleddin İhsanoğlu’nu Cumhurbaşkanlığı’na aday göstermesi ya da farklı toplumsal kesimlere seslenme stratejisi, sadece seçmen tabanını genişletmek değil, Türkiye’nin kutuplaştırıcı siyasetine karşı kapsayıcı bir model sunmak amacını taşımıştır. Bu stratejiyi, o dönemin koşulları ve Türkiye’deki otoriter rejimin yükselişi bağlamında değerlendirmek gerekmektedir.

 

2. Laiklik ve Dinselleşme Üzerine: Stratejik Hamleler

 

Laiklik konusundaki eleştiriniz, CHP’nin toplumsal değişimi görmezden geldiği varsayımı üzerine kurulu. Ancak CHP, sadece “kuru” bir laiklik savunusunu değil, toplumun farklı kesimlerini bir araya getiren daha kapsayıcı bir laiklik anlayışını benimsemiştir. Türkiye’de laiklik tehlikede değil mi? Evet, tehlikede. Ancak bu tehlike, CHP’nin laikliği savunmadığından değil, devletin dinci tarikatlarca ele geçirilmesinden kaynaklanmaktadır. CHP, bu tarikat yapılarının devletteki etkinliğini sürekli olarak ifşa etmiş ve buna karşı mücadele etmiştir.

 

Diyanet Akademisi’ne yönelik eleştirinize gelecek olursak: CHP, bu tür adımlara oy verirken, tamamen dışlanmak yerine sürecin içinde kalarak denge unsuru olmayı hedeflemiştir. Siyasette sadece sert muhalefet değil, zaman zaman “içeride kalarak” süreci etkilemek de önemlidir.

 

3. Adaylık ve 2023 Seçimleri: Tarihsel Sorumluluk

 

Kılıçdaroğlu’nun Cumhurbaşkanlığı adaylığına yönelik eleştiriniz de yanıltıcıdır. 2023 seçimlerinde CHP, ittifak siyasetiyle Türkiye’nin tüm muhalif güçlerini bir araya getirmiştir. Evet, seçim kaybedilmiştir; ancak bu, CHP’nin yanlış aday belirlediği anlamına gelmez. Seçimin kaybı, iktidarın elindeki sınırsız medya gücü, devlet imkanlarını kullanması ve baskıcı rejimle açıklanmalıdır. İmamoğlu ya da başka bir adayın daha başarılı olacağı varsayımı ise veriye dayanmayan, subjektif bir görüştür.

 

Ayrıca, CHP lideri, seçim gecesi dahi her türlü manipülasyona ve baskıya rağmen demokratik düzeni savunmuş, halkı sokaklara dökmek yerine sabırla ve itidalle hareket etmiştir. Bu da, Türkiye’de demokrasiye olan inancın devam etmesini sağlamıştır.

 

4. Emperyalizm ve NATO: Gerçekçi Bir Yaklaşım

 

Eleştirinizde NATO ve emperyalizm üzerinden CHP’yi “Amerikancı” olmakla suçluyorsunuz. Ancak Türkiye’nin NATO üyeliği, sadece bir partiye ya da döneme ait bir karar değildir; bu, ülkenin güvenlik mimarisinin bir parçasıdır. CHP, emperyalizme karşı ulusal çıkarları savunurken, aynı zamanda Türkiye’nin Batı ile entegrasyonunun ekonomik, siyasal ve diplomatik avantajlarını göz ardı etmemiştir.

 

12 Eylül ve diğer darbeler konusunda CHP’nin geçmişte yaptığı eleştiriler de ortadadır. Ancak CHP, bu tür darbelerin tekrar yaşanmaması için demokratikleşme ve insan hakları mücadelesi yürütmektedir.

 

5. İç Çekişmeler ve Kurultay Süreci: Sağlıklı Muhalefet

 

Son olarak, parti içi tartışmalara çekilmenin CHP’ye zarar verdiğini iddia ediyorsunuz. Ancak demokratik partilerde iç tartışmalar, sağlıklı bir muhalefetin ve yenilenmenin göstergesidir. CHP, bu süreçte sadece kendi içinde değil, Türkiye genelinde de muhalefeti daha da güçlendirme çabası içerisindedir. Siyasi partilerdeki tartışmalar, eleştirel aklı besler ve güçlü liderler bu tartışmalardan güçlenerek çıkar.

 

Sonuç: Geçmişi Değil, Geleceği Konuşmalıyız

 

Bugün, Türkiye’nin önünde duran temel mesele, geçmişin kısır tartışmalarında boğulmak değil, otoriter rejimi sonlandırmak için muhalefeti birleştirici ve kapsayıcı bir strateji izlemektir. CHP ve Kılıçdaroğlu, bu stratejinin mimarlarından biri olarak tarihsel bir sorumluluk üstlenmiştir. Bu çabayı görmezden gelmek, sadece muhalefete değil, Türkiye’ye zarar verir.

 

Unutulmamalıdır ki Türkiye, her türlü baskıya rağmen hala demokratik bir gelecek umudunu taşıyorsa, bu umudun mimarlarından biri de Sayın Kılıçdaroğlu ve onun izlediği siyasettir. Tarihe not düşülecekse, bu gerçeği de göz ardı etmeyelim.


 

75 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Comments


bottom of page