Antidemokratik “Siyasi Partiler Yasası”nı aşın.
Çağrım, basitçe bu kadar. Neden bu çağrıyı yaptığımı ve önerilerimi parti tarihinden de bahsederek anlatacağım. 24 yıl önceydi, 1999’da CHP’nin baraj altında kalmasından sonra Deniz Baykal’ın istifa etmesi ve Altan Öymen’in genel başkan, Tarhan Erdem’in genel sekreter olmasıyla başlayan değişim sürecinde, üyelerin sıfırlanması kararı alındı ve yeni bir tüzük yapma yoluna girildi. 10. olağanüstü kurultayda genç bir partili olarak yöneticilere şöyle sesleniyordum:
“12 Eylül darbecilerinin antidemokratik Siyasi Partiler Yasası’na uymak zorunda değilsiniz, demokratik bir yapılanma istiyorsak, yasa buna engel olamaz, tüzüğümüzü demokratik bir zeminde inşa edelim, yasayı aşalım.”
Aktif - Pasif Üye
Bunları söylerken hazırlamış olduğum “Yeniden Yapılanma” kitapçığı ve “Seçim Sonucu Değerlendirme Raporu”nu da kurultayda dağıttım. Önerim, “aktif üye/pasif üye” modeliydi.
Kitapçıkta; partiye üye olarak aktif üyeliği seçen bir yurttaşın, kimsenin iki dudağı arasında kalmadan parti organlarında ilerlemesine olanak tanıyan bir modeli kurguladım. Bir “çalışma sistematiği” oluşturdum ve performansa dayalı örgütlenme yöntemi tanımladım. Bu önerimi, sonraki yıllarda parti yönetiminde bulunan herkese tekrar tekrar ilettim. Yapılabilseydi, yapıldıktan sonraki 5 yıl içinde CHP bambaşka bir parti olurdu.
Hatırlatmak gerekirse; aktif-pasif üye konusu, yıllar sonra 5-6 Eylül 2014 tarihinde yapılan 18. olağanüstü kurultayı öncesinde ilk defa parti gündemine girdi. 16-17 Ocak 2016 tarihinde yapılan 35. olağan kurultayı öncesinde tekrar ele alındı ve aktif üyelik sistemine geçilerek “üye sıfırlaması” yapılacağı açıklandı. Ancak, bunlar gerçekleşmedi. Sayın Kılıçdaroğlu, seçim sonrası bir televizyonda, “örgütlenmede aktif üye-pasif üye modeline geçmek istediğini ancak bunu kurultayın reddettiğini” söyledi.
Öyleyse, aktif-pasif üye konusu tekrar ele alınmalı. Üyeliklerin sağlıklı hale getirilmesinden sonra, parti içi seçim süreçleri yeniden tanımlanmalı. Ancak her şeyin başlangıcı olan bir sorun var ve önce o sorun giderilmeli. O sorun şu:
Mahalle delegeleri hâkim denetiminde seçilmiyor. Bu nedenle, seçim kurulları itirazlara bakmıyor, “iç işiniz” diyor. O zaman gelin önce bu “iç işimiz”i halledelim. PSK (parti seçim kurulları) kuralım. Örneğin bu kurullar; ilçede 2, ilde 3, genel merkezde 5 kişiden oluşsun. Kurulların belirlenmesinde, taraflı yapılar oluşmaması için, herkesin ulaşabileceği duyuruları yapıldıktan sonra, ilgili yönetim birimine başvuran avukatlar arasından, bir üst birimin gerçekleştireceği şekilde, “kurayla seçim” yöntemini kullanalım. Bir seçim kurulu gibi çalışsınlar ve itirazları, SPY’de benzer seçimler için tanımlanan süreler içerisinde sonuçlandıralım.
Sonrası çok kolay. Gelin, yapısal demokratik değişimin arkasında duralım. Türk demokrasi tarihine bir damga daha vuralım.
Comments