Evreni değil ama yaşamı oluşturduğuna inanılan dört unsur var, ‘hava, su, ateş, toprak’.
Oysa beşinci bir unsur daha var, ‘boşluk’.
Evren boşlukla var oluyor.
Varlık boşluğun içinde gerçekleşiyor.
Boşluğun içinde kümelenmeyi beceren yapılar önce unsurları oluşturuyor, sonra yaşamı.
Yaşam boşlukta inşa olurken, yaşamda da boşluklar oluşuyor.
Bir süredir boşluktayız.
Oysa,
Ateştik yakıyorduk, havaydık kavrıyorduk,
Su gibi aydın, toprak gibi vakurduk.
Bizler ki boşluktan geldik,
Boşluğa döndük.
Bu durum geçici.
Yeniden kümelenmemiz gerekiyor;
Ateş olmaya, hava olmaya, toprak olmaya, su olmaya.
Yaşamı yeniden inşa etmeye,
İnsan olmaya.
Yok öyle tükenmişlik havasına girmek,
Yok öyle boşlukta kaybolmak.
Toplanmalı, birleşmeli, bütünleşmeli ve önce insanı sonra geleceği yeniden biçimlendirmeliyiz.
İyi & Kötü
Kötüyü iyiyi yeniden tanımlamalı, iyiyi kötüden ayırmalıyız.
Kötülerin, kötülük etrafında kolayca örgütlendiğini ve kötülüğü paylaştıklarını bilerek iyileri örgütlemeliyiz.
İyiler insan olunan ilk günden beri kötülere karşı, kötü eylemlerini “yaptırmamak” üzerine örgütlendiler. Bu defa iyileri, karşı koymak üzerine değil iyi eylemlerini “yapmak” üzerine örgütlemeliyiz.
Sömürtmemeyi değil güçlü olmayı,
Çaldırmamayı değil çoğaltmayı,
Ezdirmemeyi değil geliştirmeyi,
Yaptırmamayı değil yapmayı örgütlemeliyiz.
Haksızlığı değil hakkı,
Yoksulluğu değil varsıllığı,
Tüketmeyi değil üretmeyi örgütlemeliyiz.
Örgütlenme modelimizi “eşitlik, özgürlük, adalet” temelinde yeniden kurgulamalıyız.
Hiçlik
Varlığımıza “NESİN” diyebilmeli,
“NESİN” diyene “HİÇ” yanıtını verebilmeliyiz.
Farkındaysanız, buraya kadar boşlukta yeni bir dünya yaratmış gibi oldum.
Gerçekçi görünmüyor gibi değil mi…
“Olur belki ama biz göremeyiz” de diyebiliriz.
Peki gerçek ne?
500 yıl önce Makyavel’in insanlar için yaptığı tespitler:
"İnsanlar; nankör, kaypak, içten pazarlıklı, sinsi, tehlike karşısında korkak, para canlısıdır. Tehlike uzaktaysa, onlara yardım ettiğin sürece senin yanındadırlar; kanlarını, mallarını, yaşamlarını, çocuklarını verirler sana ama tehlike yaklaşınca yüz çevirirler... ve insanlar babalarının ölümünü mal varlıklarının kaybından daha çabuk unuturlar.”
Makyavel’in bu tespitinden bu yana 500 yıldan fazla zaman geçmiş olmasına rağmen, toplum ve devlet yapısı içindeki insan davranışlarının hiç değişmediğini görüyoruz. Binlerce yıldır da böyle olmuştur hiç şüphem yok.
Değişen, sadece insanların kullandıkları; ulaşım ve iletişim araçları, giyim-kuşam ve yeme-içme alışkanlıkları.
Değişim
Peki, büyülü sözcüğümüz “DEĞİŞİM” neyi içeriyor.
Kamuflaj işleviyle çevresel koşullara ve etkiye bağlı olarak renk değiştirme becerisi olan bir “bukalemun” olmayı mı?
Genleri arasında yeni bir bağlantısallık geliştiren ve kendisini sindirerek kelebeğe dönüşen “tırtıl” olmayı mı?
“Makyavel’in İnsanı” değişmiyor:
“O bir bukalemun.”
Biz ise “kendini sindirerek kelebeğe dönüşecek tırtıl”ı hayal ediyoruz.
Kelebek olacaksak,
Kısa da olsa ömrümüz,
Özgürce uçacaksak,
Güzellikleri kanatlarımıza dantel gibi işleyeceksek,
Kendimizi sindireceğiz, genetiğimizi yok etmeden dönüşeceğiz.
Comments