Suçlu aranıyorsa, seçimin suçlusu için 1 milyon 165 bin seçmeni, nüfusun yoğunlaştığı 11 büyükşehir ve bunların yanında yer alan diğer büyükşehirlerden çıkaramayan “İttifak Bileşenleri”ne bakmak gerekiyor.
İyilik söz konusu olduğunda eşi dostu uyararak “iyilik yapmak her zaman iyilik değildir” derim.
Çok basit bir şekilde de şöyle anlatırım:
Şehir içinde araç kullanırken yolun sağında bekleyen ve karşıya geçmek isteyen bir yayaya yol verip karşıya geçmesi için hareketlenmesini sağladığınızda, yolun ortasına geldiğinde başına gelebilecekleri öngörmediyseniz o yolu vermeyin.
Önünüzde arkanızda, sağınızda solunuzda hatta karşınızda olan gelişmelere hâkim değilseniz ve yayanın güvenliğinden emin olamıyorsanız, yaptığınız şey iyilik değildir hatta tam tersine bir felaketle sonuçlanabilir.
Örneğin, hesapsız ve kontrolsüz bir iyilikle yol verdiğinizde, sol arkanızdan gelen hızlı bir araç, fark etmeden yolun ortasına gelen yayaya çarpıp yaşamını kaybetmesine veya yaralanmasına neden olabilir.
Gözünüzde canlandırabileceğinizi düşünüyorum.
Aslında genellikle olduğu gibi bu yazımda da siyasette olan bitenleri irdeleyeceğim.
Yazacaklarımı okuduktan sonra sizler, iyilik konusundaki bu yaklaşımı bir çözüm anahtarı gibi siyasi olayları değerlendirmede kullanabilirsiniz.
2002 yılından bugüne süren bir “iktidardan” ve günden güne otokratikleşen, baskıcı, tektipleştirici bu iktidardan kurtulmak isteyen bir “muhalefetten” söz edeceğiz.
BUGÜNÜ ANLAMAK İÇİN GEÇMİŞİ KISACA HATIRLAMAK GEREKİYOR.
AKP ve Erdoğan’ın iktidara geliş sürecindeki uluslararası konjonktür; Ilımlı İslam, Arap Baharı ve Büyük Ortadoğu Projesi gibi küresel ölçekte kurgulanan oyunlar, bir dönem dünyadaki ekonomik gelişmeler ve para bolluğu, iktidarın ekonomi modelindeki tercihleri, pandemiyi, depremi, sığınmacıları ve tüm bu gelişmelerin olduğu süreçleri aklımızda tutarak bakalım:
Ne olmuştu?
16 Ocak 1998’de Refah Partisi’nin kapatılmasının ardından Millî Görüşçüler, Fazilet Partisi’ni kurdular. Abdullah Gül liderliğindeki Yenilikçiler, Gelenekçiler ile kongrede yarıştılar ve Gül küçük bir farkla kaybetti.
1999’da Gölcük ve Düzce depremleri, 2000 yılında finansal kriz, 2001’de de büyük bir ekonomik kriz gerçekleşti.
Bir yıl içinde Fazilet Partisi de kapatıldı, cezaevinden çıkan Recep Tayyip Erdoğan Adalet ve Kalkınma Partisi’ni kurdu.
Erdoğan, Gül ve Bülent Arınç’ın da aralarında bulunduğu yeni partide; MNP-MSP-RP-FP-SP (Millî Görüş), ANAP (Özal çizgisi), MHP (Türkeş çizgisi), DP-AP-DYP (Menderes çizgisi) ile Baykal döneminin CHP’li isimleri yer aldılar.
AKP, 2002’de yapılan seçimde %34,28 (TBMM’de %66) oranına ulaşarak, birinci parti konumunda, 550 kişilik parlamentoda 363 sandalye kazandı ve tek başına iktidar oldu.
Erdoğan siyasi yasaklı olduğu için Abdullah Gül başbakan oldu.
Deniz Baykal’ın desteği ve CHP milletvekillerinin oylarıyla siyasi yasağı kalkan Erdoğan, Mart 2003’te gerçekleştirilen ara seçimlerde Siirt milletvekili olarak meclise girdi ve başbakanlığı Gül’den devraldı.
AKP:
2007’de %46,58 (TBMM’de %62)
2011’de %49,83 (TBMM’de %59)
Oranında oylar aldı.
2015 Haziran ayına kadar tek başına iktidarını sürdürdü.
Seçim yenilgisi muhalif toplumda büyük bir ruhsal çöküntü yarattı. Sıcağı sıcağına, aranan suçlunun Kılıçdaroğlu olduğu konusunda geniş mutabakat içeren bir kanaat oluştu.
2015 Haziran’da %40,87 (TBMM’de %47)
Oranında aldığı oylara rağmen iktidardan düştü ve yapılan koalisyon zorunluluğu nedeniyle CHP ile giriştiği “istikşafi görüşmeler”den sonuç alınamayınca seçimler yenilendi.
2015 Kasım’da %49,50 (TBMM’de %58)
Oy oranına ulaşarak yeniden tek başına iktidar oldu.
2018’de %42,56 (TBMM’de %49)
2023’te %35,62 (TBMM’de %)
2018 ve 2023’te Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi ile yapılan seçimlerde parlamento çoğunluğunu alamasa da partili cumhurbaşkanlığı nedeniyle iktidarını korudu. Parlamento eksiğini MHP ile tamamladı.
Abdullah Gül, Ağustos 2007’de parlamentoda seçilerek cumhurbaşkanı oldu.
2007’de Adrese Dayalı Nüfus Kayıt (ADNKS) sistemine geçildi ve seçmen listesinde, normalin üstünde, altı milyonluk bir sıçrama oluştu.
21 Ekim 2007 referandumunda %68.95 oyla, cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesine karar verildi.
12 Eylül 2010’da yirmi altı maddelik anayasa değişikliği referandumu yapıldı, %57,88 evet oyu çıktı.
Suriye’de iç savaş yaşandı ve göç dalgasıyla milyonlarca Suriyeli Türkiye’ye geldi.
2014 yılında Erdoğan, %51,79 oy alarak, halk tarafından cumhurbaşkanı seçildi.
15 Temmuz 2016’da Fethullah Gülen Terör Örgütü bir darbe girişiminde bulundu, girişim bastırıldı.
16 Nisan 2017’de yapılan anayasa değişikliği referandumunda %51,41 oyla, parlamenter sistemi kaldırıldı ve başkanlık sistemine geçilmesine karar verildi.
2018’de Erdoğan %52,59 oyla cumhurbaşkanı oldu.
Kasım 2018’den itibaren Covid-19 (koronavirüs) pandemisi baş gösterdi. Birkaç yıl içinde on binlerce kişi öldü. Ekonomide dengeler değişti.
Mart 2021’de Seçim Kanunu değiştirildi, ülke barajı yüzde 10’dan yüzde 7’ye düşürüldü, ittifak kuralları değiştirildi, “artık” oylarının milletvekili seçimlerine etkisi ortadan kaldırıldı ve cumhurbaşkanı, seçim dönemindeki propaganda yasaklarından muaf tutuldu. Ayrıca, il ve ilçe seçim kurullarında “kıdemli hâkim”in yer alması zorunluluğu kaldırıldı, yasanın yayınlanmasından sonra da kısa sürede seçim kurulları yenilendi.
Ağustos 2021’de Afganistan’dan yeni bir göç hareketi başladı.
2023 yılı başında Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerimizde yaşanan büyük depremde 50 binin üzerinde yurttaşımız yaşamını kaybetti.
Mayıs ayında yapılan 2023 seçimlerinde Erdoğan %52,18 oyla yeniden cumhurbaşkanı oldu.
Bu arada, iktidar olduğu 21 yıllık süreçte, 2007-2011 arasında 6 milyon ilave seçmen türediğini, 1 milyonun üzerinde yabancı seçmenin listelere eklendiğini, ekonomik krizler, pandemi, göç ve depremler olduğunu unutmadan; Erdoğan’ın; merkez sağı tamamen partisi içinde sindirdiğini, bir dönem Fethullah Gülen’in Hizmet Örgütü’nü kullandığını; Ergenekon, Balyoz, Kozmik Oda operasyonlarını yaptırdığını, 17-25 Aralık olaylarını darbe diye tanımlayarak üstünü örttüğünü, 15 Temmuz Darbe Girişimi’ni Allah’ın Lütfu olarak tanımlayıp; orduyu, jandarmayı, polisi, yargıyı tamamen denetimi altına aldığını, MİT’i dönüştürdüğünü, MHP ile birlikte Türk Tipi olarak adlandırdıkları Partili Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi ile her türlü ekonomik ve idari faaliyetini denetim dışına çıkardığını, medyayı tamamına yakın oranda dönüştürdüğünü, TRT’yi parti televizyonu haline getirdiğini, RTÜK’ü muhalif medya üzerinde sopa olarak kullandığını, İletişim Başkanlığı adı altında Goebbels usulleriyle çalışan bir propaganda birimi oluşturduğunu ve nihayetinde devleti “Parti Devleti”ne dönüştürdüğünü de not edelim.
Bir başka noktaya daha dikkat çekmek istiyorum.
RTE SABİTİ
Yukarıdaki oranlara bakınca 2010 yılından sonra Erdoğan’ın aldığı; %51,79, %52,59 ve %52,18 oranındaki oylarla yine 2017 Referandumundaki %51,41 oranındaki oya bakıldığında neredeyse sabitlenmiş bir sonuç ortaya çıkıyor.
Kafanız dağılmasın ama ben bunu matematik dünyasındaki “Kaprekar Sabiti”ne benzetiyorum.
6174 sayısı, “Kaprekar sabiti” olarak bilinir: Rastgele seçilen ancak basamakları aynı olmayan dört basamaklı bir sayı ile başlar ve bu rakamlarla yazılabilecek en büyük ve en küçük sayı birbirinden çıkarılır, bu tekrarlanır ve en fazla 7 adımdan sonra her zaman 6174 sayısıyla biter, bu da sizi sonsuz bir döngüye sokar.
Sanki iktidarın ömrünün ikinci yarısında, dört seçimdir,
on yıldan fazladır, bizde de “RTE Sabiti” oluştu.
Ne yaparsak yapalım en fazla 7 adımda %52’ye bağlanıyor.
Şimdi gelelim, 21 yıllık süreçte CHP ve İYİ Parti’nin süreçlerine.
CHP’nin 2002 ve sonrası GENEL seçimlerdeki oy oranları şöyle:
Deniz Baykal Dönemi:
2002’de %19.39 (TBMM’de %32)
2007’de %20.88 (TBMM’de %20)
2010 yılında Deniz Baykal’ın istifa etmesi sonucu Kemal Kılıçdaroğlu genel başkan seçildi.
Kemal Kılıçdaroğlu Dönemi:
2011’de %25.98 (TBMM’de %25
2015’te %24.95 (TBMM’de %24) – Haziran
2015’te %25.32 (TBMM’de %24) – Kasım
2018’de %22.65 (TBMM’de %24) – (1. İttifak Dönemi)
2023’te %25.35 (TBMM’de %28) – (2. İttifak Dönemi)
Şeklinde gerçekleşti.
İYİ PARTİ’NİN KURULUŞU VE GELİŞİMİ
Ekim 2017’de MHP’de genel başkan seçimi üzerinden bir kurultay süreci yaşayarak kopan Meral Akşener, birlikte davrandığı MHP kökenli grupla, fakat merkezde yer alma iddiasıyla, İYİ Parti’yi kurdu.
Seçime girmesi engellenmeye çalışılınca, Akşener’in talebiyle, Kemal Kılıçdaroğlu bir hamle yaptı ve geçici olarak 15 milletvekili gönderdi. İYİ Parti seçime girme ve devlet desteği alma hakkı kazandı.
Bu hamle halkta büyük umut yarattı.
İYİ Parti Genel Başkanı Akşener, sonraki süreçlerde her fırsatta, “Kılıçdaroğlu’nun yaptığı bu iyiliği asla unutmayacağını, kendisini rahmetli ağabeyinin yerine koyduğunu” ifade etti.
İYİ Parti;
2018’de %9,96 (TBMM’de %7)
2023’te %9,69 (TBMM’de %7)
oranında sonuç aldı.
Kılıçdaroğlu sürekli kaybediyor algısı doğru mu? “Kazanamayacak Aday” damgasını bir başka değerlendirmeye bırakarak, “11 seçim kaybetmiş Kılıçdaroğlu” algısının gerçekle ilişkisi var mı, bunun sorgulanması gerekiyor.
2019 YEREL SEÇİMLERİ
CHP ve İYİ Parti’nin gerçekleştirdiği “İş birliği” sonucu CHP, büyükşehir belediye başkanları bazında ülke genelinde %34,48 oya ulaşarak; Ankara, İstanbul, Adana, Antalya ve Mersin dahil 11 büyükşehri kazandı.
Bu noktada da İYİ Parti’nin “İşbirliği kapsamında”, HDP seçmeninin de “AKP karşıtlığıyla” CHP’ye oy vererek bu sonucun alınmasındaki katkısının, bir anlamda iyiliğinin göz ardı edilmemesi gerektiğini ve Ankara, İstanbul, Antalya, Adana, Hatay, Tekirdağ, Aydın, İzmir, Eskişehir gibi büyükşehirlerin tamamında %50 oranının aşıldığını not etmekte fayda var.
CHP’nin ve İYİ Parti’nin performans gelişimi böyle…
2023 CUMHURBAŞKANLIĞI SEÇİMİ
Cumhurbaşkanlığı seçim sürecindeki en önemli yapılanma 6’lı Masa ve Millet İttifakı oldu.
Altılı Masa süreci şu şekilde işledi:
28 Şubat 2022’de “Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem Mutabakat Metni” yayınlandı.
21 Ağustos 2022’de cumhurbaşkanlığı için “Ortak Aday” kararı açıklandı.
30 Ocak 2023’te “Ortak Politikalar Mutabakat Metni” yayınlandı.
“Altılı Masa’dan hır çıkmaz.” diyen Akşener, bu süreçte, “ortak aday” kararı alındığından itibaren sürekli bir şekilde “kazanacak aday” vurgusu yaparak, potansiyel aday Kılıçdaroğlu’na “kazanamayacak aday” damgası vurdu.
Altılı Masa’nın 2 Mart 2023’teki 12’nci toplantısı sonrasında “Ortak Cumhurbaşkanı adayımız ve geçiş süreci yol haritası konusunda ortak bir anlayışa ulaşmış bulunuyoruz.” ifadesinin yer aldığı ortak metin yayınlandı.
Liderlerin altısının da imza attığı bu metinden sonra Akşener partisinin kurullarına danışmak için süre istedi ve hızlıca kurullarını topladı, kararlar aldı.
MASA’DAN KALKMA…
Akşener, 3 Mart günü “Altılı Masa’nın bir ortak akıl platformu olmaktan çıktığını ve partisinin bir dayatmaya mecbur bırakıldığını” söyledikten sonra, Mansur Yavaş ve Ekrem İmamoğlu’nu aday olmaya davet ederek masadan kalktı.
Kalkarken; “İYİ Parti bir kıskaca alınmış, bir dayatmaya mecbur bırakılmış, ölüm ve sıtma arasında bir tercihe zorlanmıştır…”
“Ne bir kumar masasında ne de bir noter masasında olacağız…”
“Ya şanlı bir mücadelede milyonlarla yürüyeceğiz ya da trajik bir hikâyede figüranlık yapacağız.” gibi ifadeler kullandı.
MASA’YA DÖNÜŞ…
Kriz 96 saat sonra aşıldı İmamoğlu ve Yavaş’ın Cumhurbaşkanı Yardımcısı olması formülüyle, Akşener 6 Mart’ta yeniden masaya oturdu ve Kılıçdaroğlu’nun adaylığına “onay” verdi.
Ortak Aday: Sonunda da “Ortak Aday” olarak Kılıçdaroğlu’nun adaylığına karar verildi. Kılıçdaroğlu, 14 Mayıs’taki birinci tur seçimlerinde %44,88 oranında, 28 Mayıs’taki ikinci tur seçiminde de %47,82 oranında oy alarak iki kişilik seçimi kaybetmiş oldu.
Seçim değerlendirmesi ve sonrası: Seçim yenilgisi muhalif toplumda büyük bir ruhsal çöküntü yarattı. Sıcağı sıcağına, aranan suçlunun Kılıçdaroğlu olduğu konusunda geniş mutabakat içeren bir kanaat oluştu.
Bu kanaatin oluşmasında iki temel propaganda etkili oldu:
Biri, adaylık sürecinde; içeride, son ana kadar aday olma umudu taşıyan Ekrem İmamoğlu’nun taraftarlarının, dışarıda da AKP trollerinin propagandalarıyla, “11 seçim kaybetmiş Kılıçdaroğlu” algısı yaratılmasıydı. Bu yapılırken, İmamoğlu’nun ilçe belediye başkanlığı ve İstanbul’un iki seçimi kastedilerek üst üste üç seçim kazandığı da ekleniyordu.
Diğeri, Meral Akşener’in, aday belirlenmesinden neredeyse bir yıl öncesinden başlattığı “kazanacak aday” kavramı üzerinden, Kılıçdaroğlu’nun kazanamayacağı fikrinin zihinlere çakılmasıydı.
Seçim sonucunda da 2 puan farkla yenilginin gelmesi, suçluyu doğrudan belirliyordu: Kemal Kılıçdaroğlu…
Oysa, kazanmaya çok yaklaşılmıştı: Yarısı yer değiştirdiğinde, seçim 1 puan farkla (1 milyon 164 bin 932 oyla) kaybedilmişti.
Kılıçdaroğlu sürekli kaybediyor algısı doğru mu? “Kazanamayacak Aday” damgasını bir başka değerlendirmeye bırakarak, “11 seçim kaybetmiş Kılıçdaroğlu” algısının gerçekle ilişkisi var mı, bunun sorgulanması gerekiyor.
CHP tarihine bakıldığında, dönemin koşullarında, yüksek oyla elde edilen başarı sadece bir kez olmak üzere Ecevit’e aittir. Ecevit, 1973 genel seçimlerinde %33,3 oy almış ve Necmettin Erbakan’ın Milli Selamet Partisi ile yaptığı koalisyonda Başbakan olmuştur.
1974 yılında Kıbrıs Harekâtı yapılmış, 10 ay süren bu koalisyon hükûmeti Ecevit’in istifasıyla dağılmıştır.
1977 genel seçimlerinde parti, oy oranını %41,4’e çıkarmış ve bu oy oranı, sol görüşlü bir partinin çok partili siyasal yaşamda kazandığı en yüksek oy oranı olarak tarihe geçmiştir.
CHP’nin geçmişindeki bu yüksek oyların içerisinde Kürt kökenli seçmenlerin oyları da vardır (tıpkı AKP’de uzun süre ve hâlen kısmen olduğu gibi).
Diyarbakır’ın o yıllarda CHP’nin kalesi olduğu unutulmasın.
CHP, 1977 seçimlerinde %34 oyla Diyarbakır’ın birinci partisidir.
Kürtlerin siyasi partiler kurmalarıyla o oylar da kaybedilmiştir.
DEĞERLENDİRME
Kılıçdaroğlu, CHP’ye genel başkan olduğu 2010 yılından itibaren CHP’nin oylarını %25’lere kadar arttırmış, 2019 seçiminde büyükşehirlerin en büyüklerinin neredeyse tamamını kazanmış, söz konusu büyükşehirlerde %50’nin üzerinde oy oranları yakalamış, cumhurbaşkanlığı seçiminde de Türkiye genelinde %48 oy almıştır.
Sonuç bakımından değerlendirdiğinizde, kazanamamak tabii ki kavram olarak başarısızlıktır.
Ancak, bu süreci Kılıçdaroğlu’nun seçim kaybetmesi şeklinde lanse etmek doğru değildir.
Sürecin bileşenleri vardır.
Çok zor kurulan formülde; sosyal demokratlar, sosyalistler, demokratlar, ulusalcılar, milliyetçiler, muhafazakârlar ve Kürt seçmenler aynı potada tutulabilmiş ve hareket ettirilebilmiştir.
Suçlu aranıyorsa, seçimin suçlusu için, 1 milyon 165 bin seçmeni, nüfusun yoğunlaştığı 11 büyükşehir ve bunların yanında yer alan diğer büyükşehirlerden çıkaramayan “İttifak Bileşenleri”ne bakmak gerekiyor.
Bunun değerlendirmesi ve analizi de ileride uzun uzun yapılacaktır.
CHP’DE DEĞİŞİM
Bu tabloda CHP içinde, İmamoğlu’nun 29 Mayıs sabahı günün ilk ışıkları altında ortaya attığı “değişim” kavramıyla başlayan taleple, “Kılıçdaroğlu’nun istifası ve yerini bir başkasına bırakması şeklinde istekleri içeren” sesler yükselmiş durumda.
Bir kişinin değişmesiyle her şeyin değişeceği iddiasına dayalı ve kişiye endeksli görünen bu yaklaşımla konu ele alındığında ve yakın geçmişe dönüp baktığımızda, CHP içinde en büyük iddia Muharrem İnce’nindi ancak; ayrıldı, parti kurdu, iddia ortaya koydu, seçime girdi, durumu ortada.
Daha iddialı biri de çıkmadı bugüne kadar.
Dolayısıyla İmamoğlu’nun çıkışı aceleci ve hesapsız görünüyor.
Kanun gereği, kendi genel başkanlığı için Belediye Başkanlığı’ndan istifa etmesi gerektiğinden, bu durumda da İstanbul’un yerel seçim öncesi AKP’ye geçmesi kesin olduğundan, “emanetçi genel başkan ve kadro” formülüyle yürümesi de gerçek dışı.
CHP’nin yapısını bilenler bunu hemen görebiliyor.
Değişim, CHP’nin en üstten en alta örgüt kadrolarının, üyelerinin ve dışarıdan da CHP’yi CHP yapan düşünsel temellerin temsilcileri olan kanaat önderlerinin tartışmaları ile bir süreç içerisinde gerçekleşmek zorunda.
Genel başkanlık bazında bir değişimi gerçekleştirecek aday henüz yok ve yakın zamanda da olmayacak gibi duruyor.
Sadece genel başkan değişimi üzerinden mucizeler beklemek ne kadar doğru, bunu iyi irdelemek gerekiyor.
Dolayısıyla, CHP açısından bu durum, geniş bir analizle ele alınabilecek; tarihsel, ideolojik ve konjonktürel bir durum.
Değişim de CHP’nin en üstten en alta örgüt kadrolarının, üyelerinin ve dışarıdan da CHP’yi CHP yapan düşünsel temellerin temsilcileri olan kanaat önderlerinin tartışmaları ile bir süreç içerisinde gerçekleşmek zorunda.
Bu sürecin sonunda, kırmadan dökmeden, Kemal beyin önderliğinde bir genel başkan değişimi de tabii ki söz konusu olabilir.
Bunu, “yürütülecek tartışma süreci” ve “varılacak sonuç” belirleyecektir.
İYİ Parti’ye gelince…
Çok kısaca özetlemem gerekirse, İYİ Parti 2017’de kurulduğunda merkeze oturacağı inancıyla büyük bir umut yarattı. Bu umutla, daha ortaya çıktığı andan itibaren 2017 referandumunda %48,59 oy toplayan “Hayır Cephesi”nin daha da büyüyeceği ve AKP iktidarının yıkılacağı inancını arttırdı.
CHP’nin seçime girmesi için verdiği destekle, oyunların bozulması ve yapılan ittifakla meclise girmesi de bu inancı pekiştirdi.
Kuruluş aşamasında, kuruluş sürecindeki kadroları kaçınılmaz olarak partisine taşımak zorunda olması nedeniyle merkez görüntüsünü tam olarak oluşturamasa da ve bu nedenle, beklenen oy oranına ulaşamasa da, Türk Demokrasi tarihinde önemli bir aşama kaydedildi.
2018’de %9,96 oy oranına ulaşarak 43 milletvekiliyle TBMM’ye giren İYİ Parti, kurumsallaşma gayretlerini sürdürürken, 2019 yerel seçiminde işbirliği yaparak CHP’nin, AKP kalelerini ele geçirmesini sağladı.
Bu da AKP’nin geriletilmesi mücadelesinde çok önemli bir aşama oldu ve 2023 seçimleri için umutları büyüttü.
Aradan geçen süreçte İYİ Parti zaman zaman merkeze oturma işaretleri verirken, zaman zaman da milliyetçi kimliğine yoğun olarak yöneldi.
Aradan geçen 5 yıl içinde, bu gelgitler ve en sonunda da Altılı Masa’dan kalkma noktasında sergilenen söylemler ve davranışlarla, umut arayan seçmenin güveni sarsıldı, parti oyları 5 yıl öncesine döndü ve %9,69 oyda kalarak yine 43 milletvekili edinebildi.
Bu arada, iktidar ışığına odaklı sağ ideolojiye sahip İYİ Parti’nin 5 yıl daha iktidardan uzak kalacağının anlaşılmasıyla, kurucularının üçte biri, önemli görevler yapmış parti yöneticileri, danışmanlar, üst kurul delegeleri ve onbinlerce üye, umudunu yitirmiş bir şekilde partiyi terk ediyor.
Bu terk edişin, artarak süreceği de görülüyor.
Bundan sonra Akşener bu kan kaybını da durdurmak üzere, Millet İttifakı ile partisi arasındaki kurulumu tamamlamak ve tanımlamak durumunda.
24 Haziran’daki İYİ Parti’nin kurultayında rakipsiz olarak tekrar genel başkan seçilecek olan Akşener, Meclis’e hapsederek alanlarını daralttığı, Koray Aydın ve Müsavat Dervişoğlu gibi partinin milliyetçi kanadının teşkilatlar anlamında önemli isimlerini de dışarıda bırakarak, GİK ve Divan Kurulu’nu yenileyecek, tamamen kendine bağlı ve sözünden çıkmayan kurullar oluşturacak, yerel seçim için pazarlık gücünü arttıracak formüller arayacak, geçmiş defterleri kapatacak, Erdoğan sonrasında ileride AKP’de yaşanacak olası dağılmadan ne kadar pay alabileceği üzerinde çalışacak.
Artık, “yepyeni bir İYİ Parti” beklemek gerekiyor.
Öyleyse,
Yaşanacaklara şaşırmadan ve kırılmadan, Mayıs 2023 öncesi ezberler bir kenara bırakılmalı, siyasetin kendi gerçekleri üzerinden alternatifli planlara hazır olunmalı.
Son olarak, sık sık kullandığım, Matrix filminden alıntıladığım bir kavramı yineleyerek yazımı bitirmek istiyorum:
Oyun Planı Değişti.
Comments