top of page
Ara

Gelecek Günü * 28 Şubat

Yazarın fotoğrafı: Bülent GürsoyBülent Gürsoy

1 Mart tarihi, gelecekçiler-fütüristler için her yıl, “Gelecek Günü” olarak anılıyor.


Gelecekçiler, bu yılın ana temasını ise “Yok Oluştan Önce Son çıkış” olarak belirlemişler.



“Gelecek Günü” ve gelecekçiler ile başlayınca; çok uzaklara gideceğimi, geleceğin teknolojisinden, yaşam biçiminden, robotlardan, yapay zekâdan falan bahsedeceğimi düşünüyor olabilirsiniz.


Amacım bu değil.


Anlatacağım konu, o çok uzak gibi görünen geleceğe, bugünlerde atılacak temelle , oluşturulacak zeminle ne şekilde ulaşılabileceği ve “yok oluştan önceki son çıkış”ı kaçırmamak için neler yapabileceği üzerine.


Esas konumuza girmeden önce, Amerikalı siyasetçi ve insan hakları savunucusu Malcolm X’in bu durumu en iyi şekilde ifade eden sözüne de yer vermek istiyorum:


"Gelecek, bugünden onun için hazırlananlara aittir."




Türkiye’nin geleceği ve geleceğe yolculuğun sağlam adımları

Burada, uzun uzun, Türkiye’nin içinde bulunduğu durum, son 20 yılda yaşananlar vb. anlatımlarla girizgâh yapmadan doğrudan konuya gireceğim.


Gelecek Günü olan 1 Mart’tan bir gün önce, büyük bir birliktelik ve sinerjiyle “yok oluştan önceki son çıkış”ı yakalamak istercesine, 28 Şubat’ta geleceğe dair tarihi bir buluşma yaşandı.


Dolayısıyla, bizim gelecek günümüz 28 Şubat 2022 oldu.



28 Şubat günü, her türlü gürültüye, toza-dumana rağmen Türkiye demokrasi tarihinde önemli bir gün oldu.


O gün

Halkın yarısına yakınını farklı ideolojilerle temsil eden 6 siyasi partinin liderlerinin altına imza attığı; demokrasi, özgürlükler ve insan hakları temelli yeni sistem önerisi kamuoyu ile paylaşıldı.


İçinde bulunduğumuz karanlık tablodan kurtulmak ve daha öngörülebilir bir gelecek yaratmak amacıyla 6 parti, “Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem Mutabakat Metni”ni, diğer bir deyişle, “Geçiş İlkeleri”ni açıkladı, genel başkanlar da altına imzalarını atarak taahhütlerini ortaya koydu.


Sistem karşıtlığında birleşen yüzde altmış oranındaki toplum kesimlerinin, mevcut; neopatrimonyal, tek adam yönetimine son verme kararlılığının yazılı metni, büyük bir uzlaşma ve kararlılıkla tarihe not edildi.




Eleştiriler

Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem Mutabakat Metni’nde kamuoyu beklentileri anlamında, herkesin beklediği ve bildikleri dışında, daha fazla öne çıkan noktaları yazımın devamında aktaracağım ama bu kısımda gelen eleştirilere bir miktar değinmek istiyorum.


6 partinin buluşma toplantısına, 12 Şubat’ta liderlerin yuvarlak masada bir araya geldikleri “Ahlatlıbel Zirvesi”nden bu yana ortaya konulan hatta daha öncesinden başlayan, eleştiriler var.


İlk eleştiride, “Niye bu kadar gecikti?” dediler: Haklılar

6 lider ya da daha fazlasının daha önce bir araya gelmeleri çok daha iyi olurdu. Gecikme, bir erken veya baskın seçim durumunda felaket olurdu. Ancak, neyse ki böyle bir durum gelişmedi ve halen erken veya baskın seçim ihtimali acil durum sinyali vermiyor.


İkinci eleştirilerinde, 12 Şubat’ta “HDP niye bu masada yoktu?” dediler: Haksızlar

HDP bu masada olamazdı.


Birkaç nedenle;


Öncelikle, bu 6 partinin aynı masa etrafında toplanma gerekçesi, “Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem”e geçiş önermeleriydi.


Söz konusu 6 parti, her biri kendi içinde olmak üzere bu konuda farklı adlarla önermelerde bulunmuşlar ve bu yönde irade ortaya koymuşlardı.


Bu iradeyi ortaya koyan, halen Millet İttifakı adı altında birlikteliğini sürdüren “CHP ve İYİ Parti”, Millet İttifakı’nda 2018 seçimlerinde resmen yer almış ancak şu anda bu şekilde anılmayı reddetmemekle birlikte Millet İttifakı’nda yer almayan “Saadet Partisi ve Demokrat Parti”, ayrıca Millet İttifakı ile hiç ilgisi olmayan “Demokrasi ve Atılım Partisi - DEVA ile Gelecek Partisi, önermede bulundukları, birbirine benzeyen ama ayrı ayrı çalışılmış olan “Parlamenter Sistem’e Geçiş” programlarını tek bir programla “Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem Mutabakat Metni” adı altında birleştirme eylemine katılmışlardı.


Aylarca, Genel Başkan Yardımcılarınca yürütülen bu çalışmalar tamamlanmış, 12 Şubat öncesi genel başkanlarca incelenmiş ve metnin düzeltmeleri mutabakat içerisinde yapılmış, genel başkanların, 12 Şubat’ta üzerinde uzlaşılan metnin; nasıl, nerede, ne yöntemle açıklanacağı ve sonraki yol haritasının nasıl belirleneceğinin çalışılması amacıyla Ahlatlıbel Zirvesi’nde yuvarlak masada buluşarak son kararları almış olmasıyla da 28 Şubat’ta Bilkent Otel’deki tanıtım toplantısına kadar gelinmiştir.


Diğer taraftan,


HDP’nin “Üçüncü İttifak” ya da “Demokrasi İttifakı” adı altında, (TKP ve SOL Parti’nin katılmadığı); Türkiye İşçi Partisi, Emek Partisi, Toplumsal Özgürlük Partisi, Emekçi Hareket Partisi, Halkevleri ve Sosyalist Meclisler Federasyonu’nun içinde yer aldığı 7 siyasi partiden oluşan sol-sosyalist partiler ve örgütlü yapılarla, oluşumlarla yürüttüğü başka ittifak çalışmasının olduğu kamuoyunca biliniyor.



Yine HDP 27 Eylül’de, “Tutum Belgesi” & “Demokrasiye, Adalete, Barışa Çağrı Deklarasyonu" adı altında, kendi bakış açılarına göre gelecek projeksiyonunu, kamuoyuna açıkladı.


Yaptıkları bu çalışmalarında ve tutum belgelerinde, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ne karşı olmak ve demokrasi ilkelerine yer vermekle birlikte, Parlamenter Sistem’e; dönüş, geçiş, iyileştirme, güçlendirme gibi bir yaklaşım sunulmadı.


HDP, söz konusu tutum belgesinde, mevcut ittifaklarda yer almayacağını da zaten duyurmuştu. Dolayısıyla, HDP'nin dışlanması gibi bir durum da HDP'nin 6’lı masayı ya da Millet İttifakı’nı koşulsuz desteklediği gibi bir durum da görülmüyor.


HDP Eş Genel Başkanı Pervin Buldan da yaptığı son açıklamalarında, ''Toplumu kutuplaştıran, iki seçenek varmış gibi dayatan anlayışlara karşı 'üçüncü yolda demokrasi ittifakı' dedik ve partimizin 27 Eylül'de yayımladığı deklarasyonda da tutumumuzu net bir şekilde ortaya koyduk'' açıklamasında bulundu.


Seçim dönemini ve gereklerini ele aldığımızda da HDP’nin tek başına ya da bir araya gelmeye çalıştıkları Demokrasi İttifakı ile Genel Seçim’e gireceği ve parlamentoda yer almak açısından mevcut kanunlara göre baraj sorununun olmadığı da görülüyor.



Son bir nokta da şu ki HDP’nin yer alacağı bir ittifak veya birliktelikte İYİ Parti’nin yer almayacağı kesin.


6’lı birlikteliğin dağılması mı, HDP’nin bu yapıya katılması mı dediğinizde zaten HDP’nin böyle bir oluşumda yer alamayacağı çok net.


Bütün bunlara bakınca HDP’nin masada olması gibi bir durum zaten söz konusu değil.


Muhalefetin, referandumda ve yerel seçimlerde akılcı kararlarla, matematik temelinde stratejik eylemle kendini gösteren Hayır Cephesi’nin, Millet İttifakı’nın genişleyerek ya da genişlemeden, İttifak olarak ya da 6’lı birliktelikle göstereceği cumhurbaşkanlığı adayının desteklenmesi ise başka bir değerlendirme konusudur. Ona da yazının ilerleyen bölümlerinde değineceğim.


Üçüncü eleştirilerinde, “Mutabakat Metni’nde 'Laiklik' yok.” dediler: Haksızlar.

Aşağıda öne çıkan maddelerini sıraladığım Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem Mutabakat Metni'nden aldığım ilgili bölüm şöyle:


"Din ve vicdan özgürlüğünü güvence altına alan demokratik laik hukuk devleti çoğulcu toplum düzeninin temelidir."


Dördüncü eleştirilerinde, "Mutabakat Metni’nde ‘Atatürk’ yok.” dediler: Haksızlar.

Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem Mutabakat Metni, mevcut anayasa içerisinde sistem değişikliği öneren ve getirilecek sistemin yönetim ilkelerini anlatan bir metin.


Bu metinde yer alan kavramlar ve esaslar doğrultusunda anayasa maddeleri düzenlenerek mevcut anayasada değişiklik yapılacak.


Mevcut anayasanın aşağıdaki BAŞLANGIÇ bölümünün devamına eklenecek.


Metnin sunumundan sadece 1 gün sonra İYİ Parti Genel Başkanı sayın Meral Akşener'in Atatürk ve İnönü ile ilgili, iktidar cenahının "iki ayyaş" ifadesiyle yapılan saldırılarına cevaben TBMM çatısı altında yaptığı tarihi konuşmayı da burada not edelim.


TBMM’de, 18.10.1982’de kabul edilerek, 9.11.1982’de Resmi Gazete’de yayınlanan mevcut anayasanın BAŞLANGIÇ bölümü:


BAŞLANGIÇ


"Türk Vatanı ve Milletinin ebedi varlığını ve Yüce Türk Devletinin bölünmez bütünlüğünü belirleyen bu Anayasa, Türkiye Cumhuriyetinin kurucusu, ölümsüz önder ve eşsiz kahraman Atatürk’ün belirlediği milliyetçilik anlayışı ve onun inkılap ve ilkeleri doğrultusunda; Dünya milletleri ailesinin eşit haklara sahip şerefli bir üyesi olarak, Türkiye Cumhuriyetinin ebedi varlığı, refahı, maddi ve manevi mutluluğu ile çağdaş medeniyet düzeyine ulaşma azmi yönünde; Millet iradesinin mutlak üstünlüğü, egemenliğin kayıtsız şartsız Türk Milletine ait olduğu ve bunu millet adına kullanmaya yetkili kılınan hiçbir kişi ve kuruluşun, bu Anayasada gösterilen hürriyetçi demokrasi ve bunun icaplarıyla belirlenmiş hukuk düzeni dışına çıkamayacağı; Kuvvetler ayrımının, Devlet organları arasında üstünlük sıralaması anlamına gelmeyip, belli Devlet yetki ve görevlerinin kullanılmasından ibaret ve bununla sınırlı medeni bir işbölümü ve işbirliği olduğu ve üstünlüğün ancak Anayasa ve kanunlarda bulunduğu; Hiçbir faaliyetin Türk milli menfaatlerinin, Türk varlığının, Devleti ve ülkesiyle bölünmezliği esasının, Türklüğün tarihi ve manevi değerlerinin, Atatürk milliyetçiliği, ilke ve inkılapları ve medeniyetçiliğinin karşısında korunma göremeyeceği ve laiklik ilkesinin gereği olarak kutsal din duygularının, Devlet işlerine ve politikaya kesinlikle karıştırılamayacağı; Her Türk vatandaşının bu Anayasadaki temel hak ve hürriyetlerden eşitlik ve sosyal adalet gereklerince yararlanarak milli kültür, medeniyet ve hukuk düzeni içinde onurlu bir hayat sürdürme ve maddi ve manevi varlığını bu yönde geliştirme hak ve yetkisine doğuştan sahip olduğu; Topluca Türk vatandaşlarının milli gurur ve iftiharlarda, milli sevinç ve kederlerde, milli varlığa karşı hak ve ödevlerde, nimet ve külfetlerde ve millet hayatının her türlü tecellisinde ortak olduğu, birbirinin hak ve hürriyetlerine kesin saygı, karşılıklı içten sevgi ve kardeşlik duygularıyla ve "Yurtta sulh, cihanda sulh" arzu ve inancı içinde, huzurlu bir hayat talebine hakları bulunduğu; FİKİR, İNANÇ VE KARARIYLA anlaşılmak, sözüne ve ruhuna bu yönde saygı ve mutlak sadakatle yorumlanıp uygulanmak üzere TÜRK MİLLETİ TARAFINDAN, demokrasiye aşık Türk evlatlarının vatan ve millet sevgisine emanet ve tevdi olunur."


Ayrıca, mevcut Anayasa’nın “değiştirilemez ilk dört maddesi”ni de aşağıda paylaşıyorum:


BİRİNCİ KISIM

GENEL ESASLAR

I. Devletin şekli

Madde 1 – Türkiye Devleti bir Cumhuriyettir.

II. Cumhuriyetin nitelikleri

Madde 2 – Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, milli dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk Devletidir.

III. Devletin bütünlüğü, Resmî dili, bayrağı, milli marşı ve başkenti

Madde 3 – Türkiye Devleti, ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür. Dili Türkçedir. Bayrağı, şekli kanununda belirtilen, beyaz ay yıldızlı al bayraktır. Milli marşı "İstiklal Marşı"dır. Başkenti Ankara'dır.

IV. Değiştirilemeyecek hükümler

Madde 4 – Anayasanın 1 inci maddesindeki Devletin şeklinin Cumhuriyet olduğu hakkındaki hüküm ile, 2 nci maddesindeki Cumhuriyetin nitelikleri ve 3 üncü maddesi hükümleri değiştirilemez ve değiştirilmesi teklif edilemez.


Sonuç itibarıyla,


Anayasa ile ilgili bütün değişiklikler BAŞLANGIÇ bölümü ve değiştirilemez olan ilk dört maddeden sonra gelecek değişikliklerdir.


Beşinci eleştirilerinde, “Neden 1921 Anayasası referans gösterildi, 1924 Anayasası’ndan neden bahsedilmedi?” dediler: Hassaslar.

Öncelikle, yukarıda belirttiğim, “Anayasa ile ilgili bütün değişiklikler BAŞLANGIÇ bölümü ve değiştirilemez olan ilk dört maddeden sonra gelecek değişikliklerdir.” tespitini unutmadan, Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem Mutabakat Metni ‘nin “YENİ BİR SİSTEMİ ÖNERİYORUZ” başlıklı bölümünde yer alan paragrafların tamamını bir bütün olarak değerlendirmek gerektiğini belirterek bu eleştiriye yanıt oluşturmak istiyorum.


İlgili Bölümde:


“YENİ BİR SİSTEMİ ÖNERİYORUZ”


“Bizler, Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem önerimizle Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemini sona erdirirken geçmişe geri dönmüyor, hukuk devleti ve kuvvetler ayrılığı esasına dayanan yeni bir sisteme geçiyoruz.”


“Türkiye, parlamenter demokrasi bakımından köklü bir geçmişe sahiptir. Kesintiye uğrayarak halkın iradesinin engellendiği dönemler olsa da güçlü bir parlamenter demokrasi kültürüne sahibiz.”


“Bununla birlikte ülkemizde hiçbir zaman gerçek anlamda çoğulcu demokrasiye geçiş de mümkün olmamıştır. 1921 Anayasası’nın nispeten kapsayıcılığının peşinden kurulan Türkiye Cumhuriyeti devleti, sonraki anayasalarında daha dar kalıplara girmiştir.”


“1961 Anayasa’sı, birçok yeni ve önemli düzenleme getirmiş olsa da çok partili siyasi hayatımıza sekte vuran bir askeri darbenin ardından hazırlanmıştır. Buna bağlı olarak da silahlı kuvvetler başta olmak üzere, bazı bürokratik kurumlara demokrasi ile bağdaşmayacak yetkiler tanımış, dolayısıyla bürokratik vesayet düzenine sebep olmuştur. Örneğin, MGK üzerinden yürütmenin etkinliği zaafa uğratılmış, siyasi faaliyetlerin dar bir perspektif ile denetlenmesi neticesinde anayasa yargısı tarafından pek çok siyasi parti kapatılmış, yasama ve yürütme vesayet altına alınarak zayıflatılmış, siyaset müessesesi istikrarsızlığa mahkûm edilmiştir.”


“Reform önerimiz ile 1961 Anayasası’nda geçerli olan, bürokratik kurumların, siyaset üzerinde bir vesayet makamı olarak kurgulanmasını reddediyoruz. Denetim adı altında, milli irade üzerinde vesayet kuran anlayışı geride bırakarak, hukuki denetime tabi güçlü ve etkin bir siyaset ve iktidar perspektifini benimsiyoruz.”


“1982 Anayasası da yine bir darbe dönemi ürünüdür. Önceki Anayasa’da yer alan bürokratik kurumları ve vesayetçi bakışı korurken, temel hak ve özgürlükleri kısıtlayan hükümler öngörmüştür. Bu Anayasa’da Cumhurbaşkanlığı makamının sorumluluğu olmamasına karşın yetkileri çok geniş tutulmuştur.”


“Reform önerimizle siyasi aktör, kurum ve faaliyetleri baskı altına alarak etkisizleştiren, yönetimde kilitlenmeye zemin hazırlayan, parlamento çoğunluklarını ve onun içinden doğan hükümetleri çalışamaz hale getiren, böylece seçim mekanizmasını göstermelik bir oyuna dönüştüren bu vesayetçi anlayışı ve melez hükümet modelini de reddediyoruz.”


“16 Nisan 2017 referandumuyla geçilen Cumhurbaşkanlığı Hükûmet Sisteminde ise Meclis tamamen göstermelik bir kuruma dönüşmüş, tüm kararlar tek kişinin yetkisine verilmiş, yürütme üzerindeki eksik denetim mekanizmaları dahi yok edilmiştir.”


“Bizler geçmişin bu dar kalıplarını reddediyoruz. Geçmişin tecrübelerinden istifade ederek geçmiş uygulamaların ortaya çıkardığı demokrasi sorunlarına ve vesayetçi uygulamalara imkan vermeyecek, milli iradenin tecelli ettiği, yargının bağımsız olduğu, yürütmenin istikrarlı bir şekilde kurallara bağlı olarak ülkeyi yönettiği, temel hak ve özgürlüklerin teminat altına alındığı, kurumsal kültürün hakim olduğu bir kamu yönetimi temin edecek Güçlendirilmiş bir Parlamenter Sistemi inşa ederek Türkiye Cumhuriyeti’nin köklü devlet ve Cumhuriyet tecrübesini demokrasi ile taçlandırmayı hedeflemekteyiz.”


“Bu yeni bir başlangıç ve yeni bir inşadır.” denilmektedir.


Bu bölümü bir bütün olarak ele aldığımızda, tespitleri ve amacı şu şekilde ortaya çıkmaktadır:


Başlangıçta, “ülkemizde hiçbir zaman gerçek anlamda çoğulcu demokrasiye geçiş de mümkün olmamıştır.” denilerek ve diğer bölümlerde de sıklıkla vurgulanarak, ‘çoğulcu demokrasi’ hedefi konulmuş, “1921 Anayasası’nın nispeten kapsayıcılığının…” ifadesinde de 1921 Anayasası’nın kapsayıcılığına ve bunun da diğer anayasalara göre ‘nispeten’ olduğuna vurgu yapılmıştır.


Sonrasında ise “1961 Anayasa’sı, birçok yeni ve önemli düzenleme getirmiş olsa da çok partili siyasi hayatımıza sekte vuran bir askeri darbenin ardından hazırlanmıştır.”, “Reform önerimiz ile 1961 Anayasası’nda geçerli olan, bürokratik kurumların, siyaset üzerinde bir vesayet makamı olarak kurgulanmasını reddediyoruz.”, “1982 Anayasası da yine bir darbe dönemi ürünüdür. Önceki Anayasa’da yer alan bürokratik kurumları ve vesayetçi bakışı korurken, temel hak ve özgürlükleri kısıtlayan hükümler öngörmüştür.” denilerek, “Bizler… milli iradenin tecelli ettiği, yargının bağımsız olduğu, yürütmenin istikrarlı bir şekilde kurallara bağlı olarak ülkeyi yönettiği, temel hak ve özgürlüklerin teminat altına alındığı…” bir sistem öneriyoruz ifadeleri kullanılmıştır.


Dolayısıyla, 1921,1961 ve 1982 anayasalarına eksiklikleri ile vurgular yapılmış olup, 1924 Anayasası konusunda bir olumsuz vurgu yapılmamıştır. 1924 Anayasası’nın getirdiği temel yapısal özellikler zaten mevcut Anayasa’nın değiştirilemez olan maddelerinde varlığını göstermektedir. Yapılacak tüm değişiklikler, yukarıda da belirttiğim gibi bu maddelerin ardından gelecektir, bu maddelerle çelişmeleri de mümkün değildir.

Altıncı eleştirilerinde, “Ortak Cumhurbaşkanı adayı niye belirlenmedi?” dediler: Haksızlar.

Seçim tarihi belli olmadan, seçim koşulları ortaya çıkmadan, kimin ölüp kimin yaşayacağının dahi belli olmadığı bir süreçte gerek siyaset tekniğine gerek siyaset teorisine gerekse seçim pratiğine uygun olmayan bir beklentiyle adayın açıklanmasını istemek doğru bir yaklaşım değil.


Karşı tarafın adayı belli deniyor, belli değil ama genel kabulle hadi belli diyelim: Belli olan mevcut Cumhurbaşkanı. Gayet doğal. O, “ben aday değilim” demediği sürece zaten o yapıdan başka bir aday çıkamaz. O bunu demediği sürece de kendisi doğal olarak adaydır ve adaylığı kesindir.


Muhalefet cephesinde böyle bir durum söz konusu olamaz.


Günü geldiğinde, (teorik olarak, dağılmazsa) Millet İttifakı veya 6’lı masa bir isim üzerinde karar verebildiğinde, tabii ki toplumsal ihtiyaçlar ve gelecek planlarının gerektirdiği kriterler gözetilerek belirlendiğinde, kimin aday olacağı netleşecektir ve doğru değerlendirmeler ve yöntemlerle bu yapıldığında asla geç olmayacaktır.


Dolayısıyla bunlar, 12 Şubat Ahlatlıbel veya 28 Şubat Bilkent buluşmalarının gündeminde olan ya da olması gereken konular değildir.


Son eleştirilerinde de, “Bunlar entelektüel konular, can yakıcı bir gündem varken neden bir ekonomi programı açıklanmadı?” dediler: Haksızlar.

Yukarıdaki anlattığım nedenlerle, ekonomi de bu 6’lı masanın konusu değildi.

Olması da düşünülemezdi.


Birbirinden çok farklı ideolojilere sahip 6 siyasi parti Türkiye’nin son yirmi yıldır bozulan zeminini; rejimini, sistemini, hukukunu, yargısını, kurumlarını düzeltmek üzere bir araya gelmişlerdi.


Bu konulardaki sistem tanımlanması yapılmadan diğer konuların, birliktelikle, ortaklaşarak tanımlanması mümkün olamaz.


Öyle ki Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem Mutabakat Metni’nde yer alan ve aşağıda bir miktar değineceğim maddeler içerisinde ekonominin esaslarına ve kurumlarına çok net yer verildiği görülecektir.


Ekonomi programı ise başka bir çalışmanın konusudur.


Nitekim bu konuda, Yine Millet İttifakı’nda bugün yer alan ve daha önce bulunmuş olan; CHP, İYİ Parti, Saadet Partisi ve Demokrat Parti birlikte çalışmalar yürütmekte, özellikle DEVA Partisi şu an için gerek Millet İttifakı’na katılmamış ve daha önce içinde bulunmamış olması gerekse ekonomi konusunu kendi oluşumunun varlık sebebi olarak görmesi nedeniyle şimdilik bu çalışmaya (kendi stratejisi açısından belki de haklı olarak) katılmamakta, Gelecek Partisi de kendi çalışmasını yapmakta.


Bir süre sonra, seçim tarihinin öngörülmesi ve ittifaka katılımın netleşmesi ile birlikte ekonomi programı çalışmalarının da birleştirilmesi ve 6’lı masanın bir ürünü haline getirilmesi kaçınılmaz olacaktır.


Bu noktada; Başta CHP ve İYİ Parti’nin olmak üzere DEVA ve diğer partilerin toplamda çok güçlü ekonomi kadrolarına sahip olduklarını da not etmekte yarar olduğunu düşünüyorum.


Bütün bu soru ve tespitlerin dışında, ayrıca değinilmesi gereken bir nokta da şu ki


Bu eleştirilere neden olan şeyin “açık bilgilendirme eksikliği” olduğunu ifade etmekte sakınca görmüyorum.


6’lı masanın toplanma amacının ve temel niteliklerinin önceden tanımlanması ve sonraki süreç ile yol haritasının başat unsurlarının açıklanmasının söz konusu eleştirilerin önüne geçilmesi anlamında değerli bir yaklaşım olacağına inanıyorum. Bugüne kadarki süreçteki bu eksikliğin, bundan sonraki süreç açısından giderilmesinin büyük yararı olacaktır.



Başa dönecek olursak,
Bir gelecek projeksiyonu olarak,

Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem Mutabakat Metni’nde kamuoyu beklentileri anlamında, herkesin beklediği ve bildikleri dışında, daha fazla öne çıkan noktalar neler diye baktığımızda,


Metne göre;


  • Seçim barajı %3’e düşürülecek.

  • Seçim çevreleri belirlenirken yurt dışında mukim 6 milyonu aşan vatandaşımızın doğrudan Meclis’te temsilinin sağlanabilmesi için yurt dışı seçim çevresi oluşturulacak.

  • Siyasi partiler hakkındaki yasal mevzuat ve yaptırım hükümleri, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi içtihatları ve Venedik Komisyonu raporları gibi Avrupa Konseyi standartları ışığında, çoğulcu demokrasinin güvencesini oluşturacak biçimde yeniden düzenlenecek.

  • Demokratik siyasi hayatın güçlendirilmesi amacıyla en son yapılan milletvekili genel seçiminde en az %1 oy alan siyasi partilerin hazine yardımından faydalanması sağlanacak.

  • Torba kanun uygulamasına son verilecek.

  • Kanun hükmünde kararnameler, Meclis’in siyasi denetimine ve Anayasa Mahkemesi’nin hukukilik denetimine tabi tutulacak.

  • Cumhurbaşkanı’nın, Meclis’in yasama işlevini zayıflatan veto yetkisine son verilecek…. Yetkisi, yalnızca bir uyarı niteliği taşıyan “geri gönderme yetkisi” ile sınırlı tutulacaktır.

  • Hükümet, Başbakan ve Bakanlar hakkında gensoru verme yetkisi tesis edilecek. Hükümet ile Başbakan hakkında gensoru, yapıcı/kurucu güvensizlik oyu şartına bağlanacak.

  • Meclis’in bütçe hakkı, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin devredilemez bir yetkisi ve denetim aracı olarak düzenlenecek.

  • Tarafsız ve siyasi sorumluluğu olmayan Cumhurbaşkanı ile yürütmenin asıl yetkili ve sorumlu kanadı olan, yasama organının içinden çıkan ve Meclis’e karşı siyasi sorumluluğu bulunan Bakanlar Kurulu’ndan müteşekkil bir yürütme organı oluşturulacak.

  • Cumhurbaşkanı’nın görev süresi 7 yıl olarak düzenlenecek.

  • Cumhurbaşkanı yalnızca bir dönem için seçilmesi kuralı benimsenecek.

  • Cumhurbaşkanı seçilen kişinin varsa partisi ile ilişiği kesilecek ve görevi sona eren Cumhurbaşkanı aktif siyasette görev alamayacak.

  • Yürütmeye dair icraî yetkiler, Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne karşı siyasi sorumluluğu olan Başbakan ve Bakanlardan oluşan Bakanlar Kurulu tarafından kullanılacak.

  • Cumhurbaşkanı Meclis’te en çok milletvekiline sahip siyasi partiye hükümeti kurma görevini verecek. Hükümetin Anayasa’da öngörülen sürede kurulamaması halinde bu görev, milletvekili sayısıyla doğru orantılı olarak diğer siyasi partilere sırasıyla verilecek.

  • Bakanlar, Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeleri veya ihtiyaç halinde milletvekili seçilme yeterliliğine sahip olanlar arasından Başbakan tarafından atanacak.

  • Hükümetin kurulmasını kolaylaştırmak amacıyla hükümetin kurulmasında basit çoğunluk, düşürülmesinde ise Türkiye Büyük Millet Meclisi üye tamsayısının salt çoğunluğu esas alınacak.

  • Gensoru ile yapıcı güvensizlik oyu birleştirilecek, hükümetin düşürülebilmesi, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin üye tam sayısının salt çoğunluğuyla yeni hükümetin seçilmesi şartına bağlı olacak.

  • Cumhurbaşkanı’nın ya da Bakanlar Kurulu’nun tek başına OHAL ilan etme yetkisi olmayacak. OHAL ilan etme yetkisi Cumhurbaşkanı başkanlığında toplanan Bakanlar Kurulu’na ait olacaktır. Bu yetki, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin onayına tabi tutulacak.




  • Hâkimlerin idari görevleri yönünden Adalet Bakanlığı’na bağlı olduğuna ilişkin Anayasa hükmü kaldırılacak.

  • Cumhuriyet Başsavcılığı’na bağlı Adli Kolluk Teşkilatı kurulacak.

  • Yargılamanın her aşamasında ve duruşma salonlarının düzeninde iddia ve savunma arasında “silahların eşitliği” ilkesinin uygulanması sağlanacak.

  • Anayasa Mahkemesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi içtihatları ile uyumlu kararlar alınmasını ve bu mahkemeler tarafından verilen kararların derhal uygulanmasını sağlayacak düzenlemeler yapılacak.

  • Hakimler ve Savcılar Kurulu (HSK) kaldırılacak, Hakimler Kurulu ve Savcılar Kurulu şeklinde iki farklı kurul oluşturulacak.

  • Yüksek Yargı Kurulları’na üye seçiminde, üyelerin yarısının Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından üçte iki nitelikli çoğunlukla seçilmesi öngörülecek. Nitelikli çoğunluk şartının sağlanamaması halinde üyeler kura yöntemi ile belirlenecektir. Üyelerin diğer yarısı ise Yargıtay, Danıştay, Türkiye Barolar Birliği, adli ve idari yargı birinci sınıf hakim ve savcılar tarafından, kendi mensupları arasından doğrudan seçilecek.

  • Bağımsızlık ilkesinin güçlendirilmesi için Adalet Bakanı ve Müsteşarı, Hakimler Kurulu’nda yer almayacak.

  • Çoklu baro uygulamasına son verilecek.

  • Anayasa Mahkemesi (AYM) yeniden yapılandırılacak.

  • AYM üyelerinin Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından; Danıştay, Yargıtay, Sayıştay, Türkiye Barolar Birliği ve Üniversitelerarası Kurul tarafından belirlenen üç katı aday içerisinden üçte iki nitelikli çoğunlukla seçilmesi öngörülecek.

  • Üç üye ise üst düzey kamu görevlileri, öğretim üyeleri, en az 15 yıl mesleği icra etmiş serbest avukatlar, birinci sınıf hakim ve savcılar ile en az 5 yıl raportörlük yapmış Anayasa Mahkemesi raportörleri arasından Cumhurbaşkanı tarafından seçilecek.

  • Yargıtay, Danıştay ve Sayıştay tarafından belirlenecek adayların en az 5 yıl Yüksek Mahkeme üyesi olarak görev yapmış olması şartı aranacak.

  • Mahkeme üyelerinin en az dörtte üçünün hukukçu olması zorunlu olacak.

  • Yüksek Seçim Kurulu, idari ve yargısal görevleri bakımından iki daireye ayrılacak.

  • Yargısal görevi olan kurul bir yüksek yargı organı olarak, idari görevi olan kurulun aldığı kararlara yapılan itirazları da karara bağlayacak.



  • Temel hak ve özgürlükler; dil, din, mezhep, ırk, cinsiyet, siyasi ve sosyal aidiyet farkı gözetmeksizin tüm insanlar için güvenceye kavuşturulacak ve iç hukukumuz uluslararası standartlarla uyumlu kılınacak. Ötekileştirme hissi doğuran tüm uygulamalar ortadan kaldırılacak.

  • Din ve vicdan özgürlüğünü güvence altına alan demokratik laik hukuk devleti çoğulcu toplum düzeninin temelidir. Herkesin inancına, kanaatine ve yaşam tarzına saygı duyulduğu, kişilerin din, inanç ve yaşam tarzı fark etmeksizin özgürce yaşadığı, herkesin kendi kimliğiyle ve kendisi olarak eşit şekilde toplumsal, kamusal ve siyasal yaşama katıldığı bir sistem inşa edilecek.

  • TRT ve Anadolu Ajansı, bağımsızlık ve tarafsızlık esaslarına göre yeniden yapılandırılacak.

  • Radyo ve Televizyon Üst Kurulu’nun görevini bağımsız ve tarafsız olarak yerine getirebilmesi için yasal ve yapısal değişiklikler yapılacak.

  • Basın İlan Kurumu’nun yapısı ve üye seçimi basın özgürlüğüne uygun şekilde yeniden düzenlenecek.

  • Tarafı olduğumuz Paris İklim Anlaşması’nda öngörülen küresel ortalama yüzey sıcaklığındaki artışı 2 derece ile sınırlandırma ve mümkünse 1,5 derecenin altında tutma hedefini gerçekleştirmeye yönelik etkili düzenlemeler yapılacak.

  • Yargı sisteminde çevre konusunda uzmanlaşmış yargıçların görev yapacağı “Çevre Mahkemeleri” kurulacak.

  • Tüm kamu kurumları, fonksiyon ve etkinlikleri gözden geçirilerek ihtiyaçlar doğrultusunda yeniden yapılandırılacak.. Paralel tüm kurum ve kurulların faaliyetlerine son verilecek.

  • Kamu yönetiminde kadın yöneticilerin sayısı arttırılacak.

  • Yolsuzlukla mücadeleye yönelik mevzuat, Yolsuzluğa Karşı Devletler Grubu (GRECO)’nun tavsiye kararlarıyla tam uyumlu hale getirilecek.

  • Kamu İhale Kanunu yenilenecek, ihale mevzuatı tek kanunda düzenlenecek.

  • Mali Suçları Araştırma Kurulu (MASAK) yeniden yapılandırılarak mali suçlarla mücadelede daha etkili kılınacak.

  • Yerel yönetimlerin yetki ve sorumlulukları arttırılacak. Yeni bir merkez-yerel dengesi kurulacak.

  • Seçimle gelenin seçimle gitmesi güvence altına alınacak, yerel yönetimlerde seçme ve seçilme hakkını yok sayan kayyum uygulamalarına son verilecek.

  • Seçilmiş yöneticilerin görevlerine bir yargı kararı olmadıkça son verilemeyecek. Seçilme yeterliliğini kaybeden ya da geçici olarak görevden uzaklaştırılan belediye başkanı yerine yeni başkan, belediye meclisi tarafından seçilecek.

  • Yükseköğretimde bilimsel üretimin ve özgür düşüncenin engellenmesine son verilecek, özgür ve çoğulcu bir sistem oluşturulacak.

  • Yükseköğretim Kurulu kaldırılarak yerine koordinasyon görevi ile sınırlandırılmış ve üyelerin seçim usulü demokratik meşruiyet esasına dayanan üniversiteler arası bir kurul tesis edilecek.

  • Öğretim üyeleri kendi üniversitelerinin rektörünü aday olan öğretim üyeleri arasından seçecek.

  • Düzenleyici ve denetleyici kurumlar, idari ve mali özerkliğe kavuşturulacak.

  • Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası başta olmak üzere, düzenleyici ve denetleyici kurumların bağımsızlığını zedeleyecek hiçbir uygulama ve düzenlemeye müsaade edilmeyecek.

  • Kamu Denetçiliği Kurumu; tüm kamu kurum ve kuruluşlarını denetim ve resen soruşturma yetkileriyle donatılacak, kurumun bağımsızlığı tesis edilecek. Baş denetçi Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından nitelikli çoğunlukla seçilecek.

  • İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu, “Paris İlkeleri” gereğince özerk ve uzman bir insan hakları koruma ve ilerletme kurumu olarak yeniden yapılandırılacak.

  • Türkiye Büyük Millet Meclisi üyelerinin, bakanların, siyasi parti genel merkez yöneticilerinin ve belediye başkanlarının görevlerini yerine getirirken uymaları gereken siyasi etik ilkelerinin düzenlenmesi amacıyla Siyasi Etik Kanunu hazırlanacak.



Genel değerlendirme

Yazının başında belirttiğim Gelecek Günü ve Yok Oluştan Önce Son Çıkış kavramlarıyla birlikte ele aldığımızda, Bilkent toplantısının sloganı olan “Yarının Türkiye’si İçin” ifadesinin tam olarak örtüştüğünü belirterek, bu metnin ve metni oluşturan birlikteliğin gerçekçiliğini de bu bölümde ele almak durumundayım.


Öncelikle şunu belirtmeliyim: Bu metnin temel kavramlarıyla birlikte bütününün, 6 partinin yönetimleri ve örgütleri tarafından kolaylıkla içselleştirileceğini düşünüyorum.


Seçmen açısından baktığımızda ise somut verilerle değerlendirecek olursak, geçmiş seçimlerin sonuçlarına baktığımızda;


16 Nisan 2017 Türkiye anayasa değişikliği referandumunda, %48.59’a karşı %51.41’lik oy oranıyla, ülkenin yönetim şekli, “Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi” adı verilen bir sisteme evrildi.


24 Haziran 2018’de eş zamanlı olarak Genel Seçim ve Cumhurbaşkanı seçimi yapıldı.

Parlamento için kurulan ve toplam %53.66 oy alan Cumhur İttifakı’nın desteğiyle, ilk turda %50 +1 koşulunu sağlayan AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, %47.41 karşıtlıkla ve %52.59 oyla Cumhurbaşkanı seçildi.


Geçen süre içerisinde 31 Mart 2019 Yerel Seçimleri’nde (yasalarda ittifaklara yer olmamakla birlikte fiili olarak) Cumhur İttifakı, %48.46’lık karşı bloğa rağmen toplamda %51.64 oranında oy aldı.


Somut olarak incelediğimizde referandumdan itibaren 6 parti + HDP seçmeninin oylarının toplamı, sistem karşıtlığı kapsamında %48 oranında bir düzeyde gerçekleşmiş bulunuyor.



Güncel kamuoyu değerlendirmelerine baktığımızda ise en yakın anket çalışması olan AREA Araştırma’nın Şubat sonu anketi verilerine göre;


Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem isteyenler %63,2


Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ni başarısız bulanlar %58,6 iken fikrim yok diyenler de %7,4


Gerçekleşen seçimlerden sonraki süreçteki gerek ekonomik gerekse siyasal gelişmeler ışığında konuyu değerlendirdiğimizde,


%60 civarı bir seçmen kitlesi Parlamenter Sistem’e geçmek istiyor.





Dolayısıyla, 6 partinin yönetimleri ve örgütleri dışında seçmenin Parlamenter Sistem’e geçiş konusunu içselleştirdiğini rahatlıkla söyleyebiliriz.


Geriye bu talebin, açıklanan metinle birlikte gerçekleşip gerçekleşmeyeceği sorusu kalıyor.


Bu dönüşümün gerçekleşmesi için parlamentoda 360 milletvekilinin bu yönde irade ortaya koyması gerekiyor.


Bu durumda, öngörülen mevcut oy oranlarıyla 360 milletvekilini bulmak ancak ve ancak HDP veya olası kapatma sonucunda HDP yerine geçecek partinin milletvekilleriyle mümkün olabiliyor.


Aksi taktirde mümkün olamıyor.


HDP’nin bu konudaki tavrı geleceğin, planlandığı gibi kurgulanması açısından belirleyici bir unsur haline geliyor.


Peki HDP temsilcileri ve kanaat önderleri bu konuda ne diyor, buna da bakmak gerekiyor.


Buna bakmadan önce de Kürt siyasi yapılarının ve silahlı terörist oluşumlarının bugüne kadar Kürt sorunu diye ortaya koydukları temel kavramlara bakmak gerekiyor.


Genel olarak baktığımızda aslında silahlı savunucular (terör örgütü yöneticileri) ile siyasal savunucuların talepleri aynı, ancak siyasiler, yasal sistem içerisinde, sadece söyleyebilecekleri kadarını söylüyorlar.


Böyle bakıldığında, Kürt etnisitesi temelli siyasal hareketler ve terörist yapıları, taleplerini şu tanımlamalarla ortaya koyuyorlar :


Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ne vatandaşlık bağıyla bağlı olan herkesin Türk olduğu nitelemesinden vazgeçilerek Kürtlerin varlığının anayasal olarak tanınması,

Türkler ve Kürtler’in, ülkenin asli kurucu halkları olarak kabul edilmesi,

Kürtçe’nin, Türkçe ile beraber ikinci resmi dil olarak kabul edilmesi ve eğitim dili olması,

Anayasa ve sistemin bütün resmi literatürüne hâkim olan Türkçülük esaslı söylemin terk edilmesi,


Bu taleplerin Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem Mutabakat Metni’nde yer alması mümkün değil.

Buna rağmen Kürt seçmenin taleplerini karşılamak anlamında; demokratikleşme, özgürlükler, yerel yönetimlerin dengeli güçlendirilmesi, kayyım atamaları, insan hakları koruma ve ilerletme kurumu gibi bir çok konuda metinde çok önemli maddelerin yer aldığı da görülüyor.


Bu durumda Kürt seçmen nasıl davranır sorusunun yanıtını da bulmamız gerekiyor:


Değerlendirmeleri görebilmek açısından, örnek olarak ele alacak olursak,


Rawest Araştırma’dan Roj Girasun diyor ki,


Bu metin, bir anayasal düzenleme anlamında, devletin içinde yer almasıyla, “28 Şubat 2015’te AK Parti ile HDP arasında imzalanan Dolmabahçe Mutabakatı’nın gerisinde.”


“Olağanüstü durumdan daha olağan bir duruma geçmeye, Kürt meselesinin konuşulmasına dair bir beklenti var.”


“Bu mutabakatla Kürt meselesinin çözülmesi beklentisi, güveni oluşmaz. Ama ‘Kürt meselesinin konuşulabileceği bir zemine dair güven icrası sağlanır’ umudu var.”


“Kürtlerin, Kürt meselesini çözmekten ziyade bunun olağan şekilde konuşulmasını sağlayacak zemine ihtiyacı var. Bu mutabakat da ‘Kürt meselesini çözmeyi değil ama konuşulmasını sağlayacak alan oluşturur’ gibi bir beklenti söz konusu.”


“Metnin, asgari demokratikleşmeyi, Türkiye’nin olağanüstü şartlardan olağan şartlara geçişini öngören bazı adımları içeren bir yapı. Bu, Kürt seçmenin özel gündemini oluşturmaz. Öte yandan muhalefetin bir arada görünürlüğü seçmenin geneline güven verdiği gibi Kürt seçmende de muhalefetin seçimleri kazanabileceğine dair güveni pekiştirir.”


“Burada tek bir Kürt profili yok. HDP’li seçmenlerde, bunun bir zorunlu hal olduğuna dair genel bir kanaat var. HDP’nin bu protokolün dışında olmasından bir rahatsızlık olmakla beraber aynı zamanda zorunluluk olduğuna dair de bir kabul var."


"En nihayetinde bu muhalefetin geneli için bir mutabakat değil. Bu Millet İttifakı partilerinin, ittifak sözleşmesi gibi nitelendirilebilir.



SONUÇ


Görünen şu ki gerek gerçekleşmiş rakamlarla gerekse anketlerde ortaya çıkan tabloyla “Parlamenter Sistem”e geçiş fikri, Kürt seçmenin de itiraz etmeyeceği bir kararlılıkla, güçlü bir şekilde yaşama geçebilecek durumda.


Seçimleri kaybetmesi durumunda, geriye kalan AKP ve MHP’nin de bu yönde hareket edeceği beklenebilir.


Buradaki en önemli konu, Cumhurbaşkanlığı seçimindeki aday belirleme süreci ve adayın bu metin ve sonraki süreçte hazırlanacak olan geri dönüş planlarındaki adımları atacağına dair güven oluşturacak bir profilde ve güvenilirlikte olması.


Son söz,


Bu koşullar sağlandığında Türkiye “bugünden onun için hazırlananlar”ın kurguladığı geleceğe kavuşacaktır.




 
 
 

Comments


bottom of page